26 Ocak, 2013

Sinemanın Hakikati (Enver Gülşen)

Felsefe üzerinden insanlar yıllarca sorularına cevap, sorunlarına ise çözüm aradılar. Daha sonraları ve günümüzde de etkili olmak üzere felsefe biliminin açtığı bu yolda çeşitli sanat dalları katkıda bulunmuş olsalar da felsefeden sonra en büyük katkıyı sinemanın yaptığı aşikardır.


Bir film içinden doğduğu kültürün öğelerini başarılı bir şekilde ve evrensel bir dille aktarabiliyorsa başarılı olabiliyor. Bahsettiğim anlamda başarılı denebilecek filmlere ve yönetmenlerine baktığımızda bunu rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Diğer bir unsur ise; filmin bir düşüncesinin olması, yani felsefenin oluşturduğu sağlam bir iskelete sahip olmasıdır. Yazının ve düşüncelerin çok yönlü olarak veremediği veya hissettiremediği şeyleri bir filmin görüntüleri ile çok yönlü olarak yansıtabilmesidir. Filmlerin görüntülerden oluşan estetik bir gerçeklik boyutu ile görüntülerin arkasında ustaca saklanmış anlam boyutu bulunmalıdır. Bu nedenle de iyi filmlerin bir den daha fazla izlenilebilirliği olabiliyor.



Sanatın, felsefenin ve edebiyatın en başta gelen amacı insanın hakikat ile olan ilişkilerine ışık tutabilmesini,  bağını pekiştirmesi ve bunu da insan ruhunun farklı katmanlarında dolaşarak estetik, en önemlisi de gerçek ile olan bağını koparmadan yapabilmesidir. İnsanın hakikati arayışı hiç bitmedi, arayış ciğerlere dolan oksijen gibi onsuz hayat devam edemez. Ruhumuz, zihnimiz çürümeye yüz tutar, ölür. Her şey gözümüzün görebildiği kadar değil, idrak edebildiğimiz kadar. İdrak edebilmenin yolu çıktığımız bu yolculukta bolca okumak, sormak ve en önemlisi de düşünmekten geçiyor.

Düşünme çabası anlamında günümüzde gittikçe önem kazanan, modern çağın önde gelen sanat dallarından olan sinema hakkında derin bir kitap 'Sinemanın Hakikati'. Doğu ve Batı kültürünün karakteristik düşüncelerini öne çıkarttıkları farklı sanat dalları üzerinden ele alıyor. Farklı yönetmenleri, filmlerinde yer alan hakikati arama yolcuğunun örneklerini sunuyor bize, filmlerdeki görünen ve görünmeyenlerden bahsediyor bize. Sinema yanında resim ve şiire de hakikati arama bağlamında değinen yazar rönesans döneminde resme etki eden rasyonalizm ve resimde bilimsellik akımından oldukça doyurucu bir şekilde bahsetmiş. Ayrıca doğu kültürlerinde önemi çok yüksek olan şiire de sanatın zirvesi olarak yer vermiş.

Kitabın bahsettiğim çok hoşuma giden yönlerinin yanında, olumsuz ama okumayı kesinlikle engellememesi gereken bir yönü olarak şunu belirtmen gerekiyor: kendi bakış açısına göre tüm sanat eserlerinin bir umut ışığı barındırması ve hepsinin hakikat arama yolculuğunu amaçlaması gerekliliği konusunu biraz abartmış. Bu fikirleri kitapta farklı şekilde ifade ederek alt metinler yardımıyla fazlaca tekrar ediyor.

Modernitenin yolumuzu aşırı aydınlattığı bu zaman içinde, aşırı aydınlanmanın sebep olduğu körlüğü yaşamakta ve bu körlük ile sağa sola çarparak kendimizi yaralayarak yolumuza devam etmeye çalışmaktayız.
Konusu ve içeriği bakımından çok değerli bulduğum bu kitabı okumak bana çok şey kattı ve bir kez daha kendi yolcuğumuzun ne kadar uzun ve geçmemiz gereken kapıların çok dar olduğunu gösterdi.

'Yeryüzü, varlığı yavaş yavaş hissedilen bir bataklıktı aslında..'

'Hep daha yükseklere çıkan Babil kulelerine sahip oldukça; yatay anlamda iletişimin ve anlaşmanın, dikey anlamda insanın hakikatinin kaybedildiği bir projedir modern proje.'

'...efendisi olmak istediği nesnelerle birlikte köleleşmiş bir insan ortaya çıkar...Artık insan bir bataklık yaratığı olmayı kanıksamış, düşünmeyi unutmuş, üstelik düşünemediğini anlayacak tüm araçlardan da yoksunlaşmıştır.'

'Sinema, bir dil olmadığı içindir ki, dolayısımsızlığa ve Varlığa ulaşma potansiyeli en yüksek sanat dalıdır.'

'Düşüncenin irrasyonel yönünü ortaya koyma ihtiyacından sanat doğmuştur.'