tag:blogger.com,1999:blog-39982180556908691212024-02-07T06:20:45.515+03:00Hayatı Okumak...Sinema, Kitaplar, Felsefe, Sanat ve Hayatı OkumakAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comBlogger95125tag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-15001552611027648822015-12-27T21:02:00.000+02:002015-12-27T21:02:44.078+02:00'Mehmet'i Sakatlayan Serçe Parmağı', Sarı Oda ve Dolunay<b><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">'Mehmet'ler Onu bulmalıdırlar.'</span></b><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Herhangi bir Güray Süngü kitabı okuduktan sonra okuduğum 2-3 kitaba üzülüyorum. 'iyi' olmaları yetmiyor çünkü; o karakter sahiciliğini, hikayelerindeki hakikati bir sonraki kitaplarda aynı derecede bulamıyorum. Bu sefer de olan, hemen ardından okuduğum Aykut Ertuğrul'a oldu ne yazık ki...</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">İyi bir kitap okuduktan sonra oluşan benzersiz hislerden biri: dünya ile bağlantımızın kesilmesi, özellikle daha sonraki gün ve haftalara kitabın etkisinin devam edişi, yaşayışı tarif edilemez bir zevk veriyor. Ben Ayhan ile Mehmet'in farklı hikayelerin ve kitapların kahramanları olsalar da aynı mahallelerde oturduklarını düşünmeye başladım. Bunların yanında yazarın insana yaralarını sevdirmesi de yok mu.Yaraların bu kadar içten ve yalın anlatımı ender bir özellik. Dilin sahici olabilmesi için fazlalıklarından arındırılmış olması gerekiyor ve bunun çok zor olduğunu düşünüyorum. Gündelik yaşamın içerisinde mekanikleşen varlıklara, yani bizlere insan olduğumuzu hatırlatıyor. Diyor ki dur bak: burada sahici ve insana has durumlar, duygular ve düşünceler var sende de olan, olması ve yaşaması gereken. </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Mehmet'in hikayesi de böyle.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Hiç kapanmayacak koskoca ve karanlık yaraların herkeste olduğunu anlatıyor. Hayatlarımızın ortak paydası bu mu?. Pay ise küçücük, kendimiz. Kocaman hayata bölünüyoruz çaresizce, baş edemeyeceğimiz bu kadar ortadayken. Varlığımızı tanımaya adım attığımız, dolayısı ile insanlaştığımız anların olmasını sağlıyor bu kitaplar. </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Hani anlar vardır birinin yüzünde bir duygu veya düşüncesini yakaladığınız ve ne olduğunu anladığınız, o anlar gibi. </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Bize ait tüm bu halleri bu kadar yalın ifade edebilen yazarları kıskanmamak elde değil.</span><br />
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Mehmet'i sakatlayan serçe parmağı'nda farklı olarak, günlük sayfalarına da yer verilmiş, samimiyetini kat kat arttırmış, güzel buldum. Günlük tutmak önemli, ancak toplumumuzda genelde bir miktar küçümsenen bir alışkanlık. İnsanın aradan onca zaman geçtikten, o anlardan uzaklaştıktan sonra daha 'yakından' bakabilmesini sağlıyor. Seyahat notları gibidir günlük tutmak, bireysel yolculuğumuzun küçük notları. Geri dönüp okunduğunda tekrar o 'yerlere' seyahat etmeyi sağlayan.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Herkes yaralı serçe parmağına sahip çıksın, sonraki açılan tüm yaralar onun üzerine ekleniyor. Bir de yazarın dediği gibi:' Herkesin bir serçesi olsun inşallah'. Okuyunuz.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i><br /></i></b></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i>'Burası o sokaklardandı. Kimsenin yaşamadığı. Herkesin öldüğü. Ölmenin bir süreç olduğu. O sürece hayat dendiği.'</i></b></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i><br /></i></b></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i>'..korkarım kendime bir kötülük dokunmasından, çünkü yalnızlık akdim korudu beni, yağmurun açacağı yaralardan.'</i></b></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i><br /></i></b></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i>'Okulda okunmaz derdi zaten babası. Okulda etiketlenirsin. Damga yani. O damgaya bakıp seni işe falan alırlar, para verirler.'</i></b></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i><br /></i></b></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i>'Bugün sabah ezanını dinledim. Çok güzeldi. Başka bir yolu olmalı.'</i></b></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i><br /></i></b></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i>'..rabbim bizi dosdoğru yola ilet, rabbim yoluna çöreklenmiş oturanlar var, rabbim bizi dosdoğru, buradan doğru gidersen karşına çıkacak, zaten hemen tanırsın, kocaman bir yapı meydan filan var, yazıyor zaten kocaman, kime sorsan gösterir, kime sorsam, herkese sordum, kimse göstermiyor...'</i></b></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i><br /></i></b></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfTe3dLu9Fb9QYGaFvEkbqaK92GUA0QQUvyFrj1i0fXPKDt5iTUaGkrk-9aRc21p8G2e2cDh76uwkkbMn4ogR2PoEGhPG6PfIZfKnXfXq3nvOrEe-IrAGpwPXkkE0OuDkAyCdDkqYxTk8W/s1600/20151125_185556.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfTe3dLu9Fb9QYGaFvEkbqaK92GUA0QQUvyFrj1i0fXPKDt5iTUaGkrk-9aRc21p8G2e2cDh76uwkkbMn4ogR2PoEGhPG6PfIZfKnXfXq3nvOrEe-IrAGpwPXkkE0OuDkAyCdDkqYxTk8W/s320/20151125_185556.jpg" width="240" /></a></div>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i><br /></i></b></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-47430610136570944682014-05-31T22:24:00.003+03:002014-05-31T22:51:07.890+03:00Borgman Bela<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Tam baş belası bir film. İzlerken insanı deli eden ama çok büyük bir merak ile izlemeyi bırakmanın mümkün olmadığı filmler vardır, bunlardan bazıları oldukça durağan ve anlaşılmaz bile olabilir hatta. Bu film de onlardan biri. Normal olmadığını barındırdığı bir çok sahneden anlamak mümkün.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Filmi genel olarak çok beğendiysem de anlamanın zor olduğunu kabul ediyorum, tam olarak anlayamamış olduğumu düşünüyorum. İzlerken hissettiklerim ve filmin bende bıraktıklarını yazmama engel değil tabi bu.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDfIG0UG-gH8XhNdF0Kd8m9GzPcIG7iWYH80boC0VRgN1OOqKdRJzVvhJB4uapNR_bOlUtQuJAYSikBbRPDhHSBA8CWKFbdPZNGCsG6nVsh7eGsp0Zx1SK59Hz6UCU81bm1hxMUYjtbg13/s1600/2.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDfIG0UG-gH8XhNdF0Kd8m9GzPcIG7iWYH80boC0VRgN1OOqKdRJzVvhJB4uapNR_bOlUtQuJAYSikBbRPDhHSBA8CWKFbdPZNGCsG6nVsh7eGsp0Zx1SK59Hz6UCU81bm1hxMUYjtbg13/s1600/2.png" height="132" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Yer altında yaşayan bir kaç insanın keşfedilmesi ve yerlerinden ayrılmaları ile başlıyor film. İçlerinden biri duş alabilmek için tanımadığı insanların evlerinin kapılarını çalmaya başlıyor. Evler oldukça modern ve zengin insanların oturduğu bir muhit. Kimse duş almak isteyen bu yabancıyı evine almak istemiyor normal olarak. (Filmde bir tek bu normaldi sanırım:)) </span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMjY5L3FClsHl4ffqZuowyO5Fa7LKTjb1aFFlAwD5g8LZibJ8BlK4rClMckjE259TtfCvHzVQrLw3a9DO1heigC6Zxwk-K5qJtTJyVDNnUteDm4OTJh4npOkyJSZ1LbOBjMNq557SudlKt/s1600/11.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMjY5L3FClsHl4ffqZuowyO5Fa7LKTjb1aFFlAwD5g8LZibJ8BlK4rClMckjE259TtfCvHzVQrLw3a9DO1heigC6Zxwk-K5qJtTJyVDNnUteDm4OTJh4npOkyJSZ1LbOBjMNq557SudlKt/s1600/11.png" height="132" width="320" /></a></div>
<br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Bu yabancı evine uğradığı adamın birine karısını tanıdığını iddia ederek dayak da yiyor üstelik. Sonra evin hanımı bir şekilde merhametinden dolayı ayarlayarak bu yabancıyı evine alıyor ve kocasından saklayarak epey bir zaman bahçelerindeki kulübede kalmasını sağlıyor. Burada aklıma hemen Bin Jip filmi geldi. Orada da evli bir kadın kocasından gizli eve aldığı sevgilisini kocasına fark ettirmeden evde yaşamasını sağlıyordu. Buradan sonra film giderek anormalleşiyor ve her biri bir şeyleri sembollediğini düşündüğüm olay ve kişiler ile devam ediyor. </span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Oldukça modern ve lüks yaşam şartlarına sahip bu karı koca, üç çocukları ve bakıcısı ile cennet gibi bir hayatı temsil ediyorlar. Yabancı ve diğer yer altında yaşayan arkadaşları, evdeki bahçıvanı öldürüp onun yerine geçiyor ve eve yerleşiyorlar. Yaşanan olaylar neticesinde filmin sonunda aile dağılıyor. Burada kadının bahçıvan ile birlikte olmak </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">kocasını öldürmek </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">istemesi</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">, </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">kocasına yönelik gördüğü kabuslar çok ilginç bir şekilde bağlanmış. İnsanın bitmek bilmeyen istekleri, içindeki anlamsız boşluğu doldurmak konusunda başarısız olması ve 'günahlar' çukuruna düşmesini temsil eden bir sürü olay yaşanıyor. Kadının gördüğü kabuslar esnasında bu yabancının (sonradan bahçıvan oluyor) çıplak bir şekilde kadının üzerinde oturması ve uyandığında kaybolması da aklıma yıllarca karabasan diye bildiğim ama uyku felci olduğunu öğrendiğim durumu getirdi. Hep aynı kabusu görmenin zorluğunu biliyorum o yüzden filmin bu kısımları ile fazlasıyla empati yapabildim. Tüm bunların dışında filmin satır aralarında modern hayat ve insan eleştirisini yaptığını düşünmüş olsam da film bittikten sonra bütününü değerlendirdiğimde doğru gelmedi bu düşünce. M</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">odern dünya ve insan</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"> e</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">leştirisi yerine bu eleştirilere karşı daha çok bir umursamazlık ve yer yer dalga geçmelerin olduğunu düşünüyorum. Ayrıca eve yerleşen bu yabancı ve arkadaşlarının çocukları alıp, filmin sonunda evi terk etmeleri başta onların birer kurtarıcı olduğunu düşündürse de, sonradan onları kullanacakları ve o evde yaptıklarını başka evlerde de yapacaklarını düşündürttü. Şeytan ile eşleştirdim. Şeytan da çok yalnızdı, yapacak çok işi vardı ve yardımcılar gerekiyordu. Cennet ortamından çıkan çocuklar, dünyaya doğru şeytan ile birlikte yol aldılar.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjR_YZv3ZIwjS9eUc-sr2-hFqdEm1Wkarm6rJtRwdTchgSxDc-GfITEKAK6ksAS0m5M5EDBz3tZSK1G0OR8Ze9PTnhk6Xy3VEtXg1swp9IyIsS_WVAzmU4xhdFn15ZiB7lOVmjDqJRhFJRs/s1600/3.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjR_YZv3ZIwjS9eUc-sr2-hFqdEm1Wkarm6rJtRwdTchgSxDc-GfITEKAK6ksAS0m5M5EDBz3tZSK1G0OR8Ze9PTnhk6Xy3VEtXg1swp9IyIsS_WVAzmU4xhdFn15ZiB7lOVmjDqJRhFJRs/s1600/3.png" height="132" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_02NEtQHAt5w9N7iGBJzUbYuLU70QfZm13Hpv450Hv-3eKsQkS3EdTyDDxi9YjtKCOXkLru1tGS_YNexJXJiMdrtw7UEF07xDPEar70gGkuFcTcnvsSd1tXQeKwU8vRykCfpsWp5Nm7r7/s1600/11.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_02NEtQHAt5w9N7iGBJzUbYuLU70QfZm13Hpv450Hv-3eKsQkS3EdTyDDxi9YjtKCOXkLru1tGS_YNexJXJiMdrtw7UEF07xDPEar70gGkuFcTcnvsSd1tXQeKwU8vRykCfpsWp5Nm7r7/s1600/11.png" height="132" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Fazla spoiler vermeden yazmaya çalıştım. Film bundan çok daha fazlasını barındırıyor. Özetle izlenmesi gereken bir film.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/KipOOOnrkv4?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-50984391384734989822013-12-08T20:01:00.000+02:002013-12-08T20:03:35.390+02:00Deli Gömleği<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVpRPjVLGpoWWBjpebeaqti9Fnv5BxvNviaOXeY-6d9SnNZ9YnZ-SxsuEzN3Qq2lmXatdzBa4rJnt9ERS-y6QhS5oCpms6cY7f2mJbg8fVg67yJ3RmdyZhbHxr53UDTcLL-7lqgrGEuhcD/s1600/G%C3%BCray-S%C3%BCng%C3%BC.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVpRPjVLGpoWWBjpebeaqti9Fnv5BxvNviaOXeY-6d9SnNZ9YnZ-SxsuEzN3Qq2lmXatdzBa4rJnt9ERS-y6QhS5oCpms6cY7f2mJbg8fVg67yJ3RmdyZhbHxr53UDTcLL-7lqgrGEuhcD/s1600/G%C3%BCray-S%C3%BCng%C3%BC.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Bazı yazarlar okuyucularının kafasında bir 'algılayış yolu' açarlar kitaplarıyla, okur daha sonraları açılan o yolda farklı yazarların kitaplarını okuyarak devam eder. Bir müddet devam eden bu yolculuk daha sonra farklı bir yazarın, yeni bir algılayış yolu açması ile devam eder. Güray Süngü de benim için bu yolu açan yazarlardan biri. Ne yazık, tüm kitaplarını okumuş olduğum için yeni kitabını çıkarmasını beklemek zorundayım artık.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">İlk öykü kitabı olan 'Deli Gömleği' yine yazarın tarzında yazılmış, 12 adet öyküden oluşuyor. Öne çıkan öykü başlıkları: Kaçacak Yer Yok, Sizi Görmeliydim, Umudumsunuz, Yaşayabilmek ve Deli Gömleği. Öykülerin tamamında karakterler gerçek yaşamda sık rastlanması söz konusu olmayan, buna rağmen oldukça gerçekçi ve içe dönükler. Sanırım yazarın en sevdiğim yönlerinden biri; karakterlerin iç seslere tüm öykü ve romanlarında oldukça fazlaca yer vermesidir.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">'Kaçacak Yer Yok' adlı öyküsünde yazar, sıradan bir işte çalışan ve normal bir hayatı olan bir karakterin iş yerinde ansızın bir iş arkadaşının intihar etmesi sonucunda her zaman bir tatil köyüne gitmek isteyen eşini, köylerine gitmeye ikna etmesi ve yaşamlarına orada devam etmelerini anlatıyor. Kar yağışının yolları kapatmasının etkisiyle orada mahsur kalıyorlar ama mahsur kalmasalar da adamın o hayata ve işe geri dönmeye isteği olmayışını orada kışı çıkarabilecek kadar yiyecek almasından anlıyoruz. Yazar, bu öyküde iş arkadaşının intihar etmeden önce sorduğu 'Sıkılmıyor musun?' sorusunun etkisinde kalarak bir aydınlanma yaşayan karakterin, tüm hayatını tekrar ele alarak sorgulamasını akabinde karar alarak her şeyi yeniden şekillendirmesini anlatıyor.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">'Sizi Görmeliydim' öyküsünde ana karakterin içtenliği, yaşlı bir teyzenin yanında kalarak ü</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">niversiteye gidip gelmesi, okulda hiç bir gruba ve çevreye ait olmayışı ve sade hayatı o kadar güzel tasvir edilmişti ki, karakterin bu şehirde herhangi bir yerde yaşadığına inanmak istedim. Hayal ettim.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b>'Etkinliğimi yitirdim. Ne uğruna. Bir kızın gözleri ne kadar yeşil olabilir? Yakışıyor mu sana? Biraz düzgün bir adam olsam yakışabilirdi ama tam emin değilim. Eğreti durdu. Hatta durmadı, kayıp gitti üzerimden.'</b></i></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b><br /></b></i></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b>'Yağlı bir kurşunu bekliyordur baş, eğer dinmiyorsa sızısı, ne güzel cümle.'</b></i></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b><br /></b></i></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b>'Havanın aydınlanmasına ne kadar var? Karanlık ürkütüyor. İnsana sahipsizliğini hatırlatıyor. Yalnızlığı...Yumdu gözlerini. Uyku; geniş ve derin ve sıcak sığınak.'</b></i></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b><br /></b></i></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b>'Hayatımız, ilk iş görüşmemizde içimizde duyduğumuz heyecanı korkuyla karıştıracak tecrübe yoksunluğuna sebep olacak sığlıklarla doludur.'</b></i></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b><br /></b></i></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Kitap içinde en sevdiğim öykü olan 'Yaşayabilmek' de karakter her gün evde olmasına ve tüm günleri birbirinin aynısı olmasına rağmen inatla günlük tutmaya devam eder, hiç dışarı çıkmaz, yıllardır da çıkmamıştır zaten. Yine evine sürekli gelen ve günlüklerini okuyan arkadaşının sorduğu bir soru üzerine aydınlanma yaşayarak, neden ve nasıl günlük tutmaya başladığını hatırlar. Güray Süngü kitaplarında aniden yaşanan aydınlanmalar çok yaygın ve inandırıcıdır. Arkadaşı soru sorar ve gider, soruyla baş başa kalan karakterin hayatında çok büyük değişiklikler olur ve aslında yaşayabilmek için günlük tutmaya başladığını hatırlar.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i>'Bana bu soruyu yöneltip belki de darılarak çıkıp gitmişlerdi. Şimdi o sorun dedikleri şey ne durumdaydı, kendilerine etkisi neydi? Kendi hayatlarını yaşıyorlardı şimdi. Bense delirmek üzereydim, bana gelip hayatımı alt üst edecek bir şey sormuşlar ve sonra darılıp hayatlarına geri dönmüşlerdi.'</i></b></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i><br /></i></b></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i>'Umudum olmadığı için ne aşkı ne acıyı anlatamıyorum. Geriye teknik ve bir de çiçekler, böcekler kalıyor. Bu da beni öldürüyor. Seni ne öldürdü Deniz? Aşk ve acıyla yoğrulmuş kelimelerin vardı da onları mı yitirdin sen de?'</i></b></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i><br /></i></b></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i>'Beni zengin kıldılar onu anlattığım kelimeler sebebiyle. Sevmedim zenginliği. Daha çok kelime, daha çok acı, daha çok umut.'</i></b></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i><br /></i></b></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Steril hayatlar yaşamayı reddeden fakat bunu adi bir asilik veya farklılık hevesi adına yapmayan, genç olsun yaşlı olsun yüksek olgunlukta, riyakar olmayan ve toplumdan farklı karakterleri oluşturduğu için seviyorum Güray Süngü kitaplarını.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b><br /></b></i></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b><br /></b></i></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-65159539212010106192013-10-27T21:10:00.002+02:002013-10-27T21:10:28.220+02:00İşgal Kadınları<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Yıldız Ramazanoğlu'nun daha önce <a href="http://www.hayatiokumak.blogspot.com/2013/06/derin-siyah.html">'Derin Siyah'</a> adlı öykü kitabını okumuştum, oldukça hoşuma gitmişti. İşgal Kadınları ise kadın sorunları hakkında yaklaşık bir sene önce yayınlanmış bir deneme kitabı.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaDXblOlnfOuV0u_GO1rzXg75e_9ujcbvuF-b3wpUTkhIgSkLT49SRC9lw4_8Nwpvx24vPoX69i9XulTrWhABQHzIEBHPKgPdx-kGSE7G9dYQ4CkxOlUbSHdlWmQWSlouGMb4-HlkJYphm/s1600/arstekin_264.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaDXblOlnfOuV0u_GO1rzXg75e_9ujcbvuF-b3wpUTkhIgSkLT49SRC9lw4_8Nwpvx24vPoX69i9XulTrWhABQHzIEBHPKgPdx-kGSE7G9dYQ4CkxOlUbSHdlWmQWSlouGMb4-HlkJYphm/s400/arstekin_264.jpg" width="400" /></a></div>
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Kitap bize gösterilenlerin ardında yatan gerçeklerden yola çıkarak yazıldığı için çok önemli konularda aynı derecede önemli ve ciddi tespitlerde bulunuyor. Dört ana başlıktan oluşan kitap emperyalist feminizm ile başlayarak, mevcut kadın sorunları üzerinden günümüzde kadınlar tarafından yapılan sosyolojik araştırmalara ve değerli fikirlere de yer vererek, farklı eleştiri noktaları oluşturuyor.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Geri kalmış müslüman ülkeleri demokrasi götürmek veya medeniyet seviyesini, refahı yükseltmek amaçlı işgal eden batılı ülkelerde bulunan kadınların, işgal edilen ülkelerdeki kadınların hayatları hakkında fikir beyan etmeleri, nasıl yaşayacaklarını tepeden bakan üslup ile dikte etmeleri, her şeyden önce bunu orada yaşayan kadınların hayatını iyileştirmek adına yaptıklarını belirterek, nasıl bir çelişkide olduklarına dair çok objektif bir bakış açısı sunuyor kitap. Batılı kadınların feminizm kariyerlerinde bir nesne olmaktan ileri gitmeyen, daha fazla önemi olmayan bu üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan kadın hayatları, acımasızca ve çözüm bulma amacı bulunmaksızın irdeleniyor. Bu kısımdaki fikirlerini katıldığı ve izlediği uluslararası kadın örgütlerinin konferanslarından, farklı ülkelerden katılımcıların fikirlerinden ve makalelerden aldığı yardımlar ile güzel ve gerçekçi bir şekilde sağlam bir temele oturtuyor Ramazanoğlu. Sonuç olarak batılı ülkeler demokrasi ve eşitlikten bahsederek işgal etmeden önce ağır eleştirilerde bulundukları ülkelerdeki kadın hayatlarını iddia ettikleri gibi daha iyiye götürmüyorlar, aksine istenmeyen bir sürü olayın ve şiddetin yaşanmasına sebep oluyorlar.</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Bunların yanı sıra feminizm hakkındaki </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">eleştirel</span><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"> bakış açısını gerekçeli bir şekilde ortaya koyduktan sonra İslam dünyasının da feminizme karşı mesafeli duruşunun nedenlerini şöyle özetliyor: <i style="font-weight: bold;">' Feminizm Batı'nın hegemonik dilinden bağımsız bir seyir izleyemedi ve bu aşağı ırklar, aşağı kültürler tezine kadın perspektifinden katkı sağlayan, üsttenci bir dilde 'öteki' kadınları kurtarılacak nesneler olarak gören bir tutum geliştirdi.' </i>Günümüzde hiç bir grup artık tam olarak homojen değil, farklı fikirler her zaman görülebiliyor. Bu feminizm için de geçerli, bu konuda yazar emperyalist feminizm ile arasına mesafe koyan feminist grupların da varlığına değinmeden geçmiyor.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Türkiye'deki kadın sorununa gelince; uzun yıllar boyunca kendini doğuştan imtiyazlı üstün ve beyaz ırk gibi tanımlayan 'elit' küçük bir kesimin muhafazakar kadınları eski kafalı ve gerici olarak göstermeleri neticesinde oluşan psikolojik şiddetin yanı sıra, kendini dindar olarak adlandıran erkeklerin muhafazakar kadınları evlerine hapsetmeleri ve bunu din adına yapmaları neticesinde oluşan şiddet neticesinde uzun bir dönem boyunca kadınların hayatları ciddi şekilde zarar gördü. </span><i style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><b>'Bütün bu tanımlama şiddetinin ana kaynağı devlet eliyle yeni bir toplum yaratma azmindeki yönetici elitlerdi. Başörtülü kadının muteber olmadığı bütün topluma yukarıdan dikte edildi. Hoş görülmeyi hak edenler sadece tarlasında çalışan, evinde oturan, hiç bir toplumsal talebi, iddiası olmayan baş örtülü kadınlardı. Seçilme hakları bile yoktu bu ülke kadınlarının %64'ünün ama bu, kadın haklarıyla uğraşan hiç bir örgütün meselesi değildi.'</b></i><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b>'Devlet eliyle kurumlar ve eğitim sistemleriyle norm olarak ortaya konan stereotip insan profilleri o kadar belirgin bir şekilde çizilmiş, tarif edilmişti ki bunun dışına çıkanlar öteki olarak etiketlenip aşağılandı.'</b></i></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b><br /></b></i></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Dindar kesimin bir kısmının (özellikle erkeklerin) kadını eve hapseden ve onu toplumsal hayattan çıkarma amaçlı söylemleri de yukarıda bahsedilen şiddete eklenmesi gerçekleşti. </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Bu şekilde kadınların eğitim ve iş hayatında yer almaları dini gerekçeler ile de bir kesim tarafından engellendi.</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"> </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">İçe dönük bir şekilde, evinde, kapalı bir şekilde yaşayan kadınların topluma karışması, dışarıda kendi işini görmesi, sorunlarını çözmesi oldukça zordu. Tüm bu kısıtlamaların bir kesimin erkeklerinin oldukça işine geldiğini görmemek mümkün değil. Hatta entellektüel birikimi olan, bu birikimini toplumu değiştirme, eğitme hurafelerden arındırma amaçlı kullanan muhafazakar kadınlar dindar erkekler tarafından sürekli olarak eleştirildi, din açısından zayıf gösterildi. Bu konuda neyse ki farklı düşünen bir çok aydın müslüman da bulunuyor. örneğin Ali Şeriati'nin bu konuya bakışı: </span><b style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif; font-style: italic;">'Ömrünü dört duvar arasında geçirmiş, topluma ve bireylere müdahale hakkını ve gücünü yitirmiş, konuşma hakkı yok edilmiş bir kadın, toplum denizinde sadece boğulur.' </b><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Günümüzde kadın meselesinin başka bir boyutu da; iş dünyası ve modern toplum içinde eriyip giden, herhangi bir konuda fikri bulunmayan, tek derdi modayı ve indirimleri takip etmek olan, sorunlar karşısında tahammülsüz, süs bebeklerinin sayılarının oldukça çoğalması. Bunun yanında çözüm üreten, aklını kullanan, seküler yaşama değer vermekten kaçınan, fedakar olan kadınların sayısının giderek azalması. Yine Şeriati'nin rüyasındaki, topluma rol model olabilecek erkek ve kadın düşüncesinden güzel bir alıntı yapmak gerekiyor bu noktada: <i><b>'Erkek çok iyi, kadın çok fedakar, birlikte çay içiyorlar, yazıyorlar, kitap okuyorlar ve konuşmalar dinliyorlar. Çocuklarıyla birlikte tek tek ilgileniyorlar, başka işlerle uğraşırken bile bir an birbirlerinden gafil olmuyorlar.'</b></i></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoCTNJWEYK0gvMVVVAvNQ3pCoZLngScBbPkpzv8vLHPIGBGRm5iRasvXvHeXJ_T-5MnYS7f5rQs5j2yEeEktfA_ziQzMoWKAiH5WILulWwe8oqQ_mkPApvI1OU2HdmyrnpL313rdVKLk2B/s1600/modern_yasamin_stresi_kadinlari_hasta_ediyor.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoCTNJWEYK0gvMVVVAvNQ3pCoZLngScBbPkpzv8vLHPIGBGRm5iRasvXvHeXJ_T-5MnYS7f5rQs5j2yEeEktfA_ziQzMoWKAiH5WILulWwe8oqQ_mkPApvI1OU2HdmyrnpL313rdVKLk2B/s1600/modern_yasamin_stresi_kadinlari_hasta_ediyor.jpg" /></a></div>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Kadın sorunundan bahsederken moderniteye ve modernitenin kostüm modernliğine indirgenmesi sorununa değinilmeden geçilmesi mümkün değil. Özellikle İslam ülkelerinde yaşayan kadınlar için. Bu gerçekliğin temel nedeni modernite ile dindarlığın zıt olgularmış gibi gösterilmeye çalışılması. Bu</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"> sorun da</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"> t</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">üm sorunlar gibi tek taraflı değil; hem bunu böyle göstermeye çalışanlardan, hem de dindar kesimin dini yaşamı da kapsayan bir modernite olgusu oluşturulamamasından kaynaklanıyor.</span><br />
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Sonuç olarak tüm dünyada kadınlar direk veya indirek olarak bir bedene indirgenerek bir anlamda 'aşağılanmaya' devam ediyorlar. İnsanlığın aşkın hedeflerine ulaşmayı amaçlayan bireylerin kadın veya erkek, bir uyanışa ihtiyaçları olduğu kesin.</span><br />
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Okumaya gerçekten değen, objektif bir kitaptı.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i><br /></i></b></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i><br /></i></b></span>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-68615763084476822452013-10-23T09:51:00.002+03:002013-10-23T12:22:23.042+03:00Dar Kapı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyl6n361dVDljvvXoWpGr1wj8NTEMK3f3LzbJitWhMlFPMP3VEj1UwgpP-du38KC0OGlblLYR4P5NlFyyIBiSMoqP8ymgB6-bTyC5SdrxDpQMhFH5zbGurYcYAySL0Yxk1_GTjOG_HLs7H/s1600/andregide.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyl6n361dVDljvvXoWpGr1wj8NTEMK3f3LzbJitWhMlFPMP3VEj1UwgpP-du38KC0OGlblLYR4P5NlFyyIBiSMoqP8ymgB6-bTyC5SdrxDpQMhFH5zbGurYcYAySL0Yxk1_GTjOG_HLs7H/s320/andregide.jpg" width="233" /></a></div>
Ne çok içerik vadediyor ismi kitabın!<br />
<br />
Hangi kitap olduğunu şimdi tam olarak hatırlamıyorum ama bir tanesinin içerisinde tavsiye edilen bir kitap olarak geçiyordu Andre Gide'nin 'Dar Kapı' adlı eseri. Bir gün içerisinde okuduğum bir kitap oldu ve bazı diğer Nobel ödüllü kitaplar gibi çok 'yavan' bir kitap olarak hatırlayacağım kendisini.<br />
<br />
Birbirine aşık olan iki kuzenin hikayesinden yola çıkıyor kitap, seneler geçiyor ve birbirlerine olan duygularını ailesi ve yakın çevresi de öğreniyor. Çevre de dahil olmak üzere herkes nişanlanmalarını bekliyor fakat yıllar geçtiği halde böyle bir şey gerçekleşmiyor. Seneler boyunca tatillerde görüşüp, diğer zamanlarda mektuplaşıyorlar. Her ikisi de çok dindarlar, dindarlıklarının etkisi biraz da beklendiği şekilde ilişkilerini 'olumsuz' etkiliyor.<br />
<br />
Kurgu olarak kitap çok dolu değilken, bir okuyucu olarak maddi olan aşktan, yani iki insanın birbirine karşı olan aşkını maddi olarak adlandırıyorum; manevi olan aşka geçişin dolu bir öyküsünü bekliyordum. Ya da maddi, manevi aşk arasında gidip gelen insanoğlunun çıkmazının anlatılması da kitabı doluluk açısından kurtarabilirdi, doğrusu bu kısımları da zayıftı kitabın. Kurgunun altının maneviyatla ve edebiyatla doldurulması gibi bir beklentimin sonunda boşa çıktığını, daha doğrusu kurgunun kabaca verilip, buna eşlik etmesi gereken duyguların okuyucu tarafından oluşturulmasının beklendiğini gördüm.<br />
<br />
Bahsettiğim bu iki aşk çeşidi arasında yaşanan, özellikle kızın yaşadığı gel-gitlerin yansıtılışı çok teorik ve kuru geldi. Erkek tarafından bu gel-gitlerin de baştan saflık ve umut dolu karışım içeren duygularla karşılanması daha sonra yerini sinir harbine ve en sonunda her şeyin anlaşılmasına bıraksa da, kitap bir okuyucu olarak beni bu noktalarda hikaye akıcı olmasına rağmen gerdi. Kitaplar tabi ki her türden okuyucunun beklentilerini karşılamak zorunda değildir ve bu kitapta çok derin duygular bulabilen veya çıkarımlar yapabilenler vardır diye düşünüyorum.<br />
<br />
Kızın hasta olup, kimseye haber vermeden bir hastaneye ameliyat olmayı da geciktirerek, bilerek 'ölüme gitmesi', sonrasında kız kardeşinin ona ait olan günlükleri kuzenine göndermesi gereksiz ve abartı bir duygusallık katmış kitaba. Bu anlamda 'son' kısmında da beklenti bir nebze dahi karşılanmıyor.<br />
<br />
Genellikle çok sevdiğim veya okumaya değer bulduğum kitapları yazıyorum fakat fikrine önem verdiğim yazar veya kişilerden gelen tavsiye kitaplardan, beğenmediğim olduysa bunlar hakkında da yazmayı tercih ediyorum. Bu da bu türde bir kitaptı.<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-8191598173309128102013-10-18T18:18:00.000+03:002013-10-18T18:40:13.124+03:00Dağınık Dünyalar, Duygular...<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhy-44BMDG7r4HUp004I0BhRUnTzNDqoKcKpyRA41lijcecaRo7ItAKG9yLyzULRrTtxsAXsNbckbCsXgPdtCamk8YPcO8ETWdbtOmW_k9hAft4ku7-nQ_a1Wyu9lHYw7sRROrnTmeFJ8ci/s1600/aci-cekmis-yuzunde20130116123849.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhy-44BMDG7r4HUp004I0BhRUnTzNDqoKcKpyRA41lijcecaRo7ItAKG9yLyzULRrTtxsAXsNbckbCsXgPdtCamk8YPcO8ETWdbtOmW_k9hAft4ku7-nQ_a1Wyu9lHYw7sRROrnTmeFJ8ci/s320/aci-cekmis-yuzunde20130116123849.jpg" width="205" /></a></div>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Cihan Aktaş’ın ilk defa bir öykü kitabını okudum. Farklı
özelliklere sahip ve toplumun farklı gruplarına mensup kadınların hayatlarından
kesitler sunan, sahici öykülerden oluşmuş samimi bir kitap, <b>'Acı Çekmiş Yüzünde'</b>. Toplamda sekiz adet öyküden benim için öne çıkan 'Dağınık Dünya' ile 'Şemsiye Altında' oldu.<o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">'Dağınık Dünya' adlı öyküde okumuş, mesleğini yapmayan ev hanımı olan bir kadının hayatı ele alınmış. Tam da benzemek istemediği, belki de okuyarak kurtulmak istediği ev hanımlığını yapmakta, eksik kalan bir takım şeyler nedeniyle de hayatında bir türlü rayına sokamadığı dağınık dünyası ve duyguları yakından incelenmiş.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b>'Çok şey yapmak istemiş ama sonunda bir zamanlar acıma, küçümseme, kayıtsızlık, korku duygularıyla baktığımız kadınlar gibi tüketimi, alış verişini iş edinen ev kadınları olmaktan kurtulamamıştık işte.. Yıllarca ev kadınlarının tuksaklığına karşı çıkmış, kozmetik firmalarına savaş açmış, İranlı devrimci kadınlar ile birlikte kozmetik şişelerini devirmiş, mitinglere katılmış, moda dergilerini, vitrinleri hayatımızdan uzaklaştırmıştık. Sonra gördük ki erkeklerin nasıl da tutulduğuna anlam veremediğimiz o bir örnek civciv sarısı saçlı, porselen dişli alaturka şarkıcıları model edinen ev kadınlarıyla aynı safta değerlendiriliyoruz.'</b></i></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Samimi olmasını kültürümüzde ve sosyal hayatımızda bilinen bazı
durumları yalın bir dil kullanarak aktarmasına, gerçekçi olmasını ise yazarın önce insan, sonra kadın bakış açısını kullanarak yapmış olduğu gözlemleri abartmadan ve dramatize etmeden aktarmasına bağlayabiliriz. Öykülerdeki her kadının sosyolojik olarak ait olduğu grup, konum ve dolayısı ile öyküsü farklı olsa da; tanıdık duyguları sanki bir akrabamızın veya yakınımızın ağzından kendi hikayesini dinlerken olduğu gibi yakalayabiliyoruz.<o:p></o:p></span></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Kişilerin kendi hayatına dair umduklarını bulamama ve düşündüklerini gerçekleştirememelerinin yanında, hayatın getirdiği daha farklı zorluklar ile baş edebilme stresinin insan omuzlarına yüklenmesi ve
tüm bunlara büyük ölçüde 'yalnız' başına katlanmak zorunda olmak gibi konular öykülere hakim. Öykülerdeki kadınların etrafında ya eşleri, ya aileleri, ya da hepsi birden bulunuyor olsa da hepsinde baştan sona bir yalnız olma hali alt metin olarak yer alıyor. Belki de bu nedenle o derece gerçekçi öyküler. </span><o:p></o:p><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Nedense bu öyküleri okurken aklımda hep bu şarkı vardı, geri planda çalan...</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/O7sz4USbAbM?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-68101740645336143862013-09-24T15:42:00.000+03:002013-09-24T15:42:06.478+03:00Dünyayı Güzelleştirmek<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvUCK7t7bRZPv6yWZ0A43OO5LnyH4QQoCikFVmx80gVaosSzaB9n7jrsD_uvtWUlTSbu_2KP2ON8AOQJZ_6UQ2A2Wq2CxxqkwyhLVsFzqzOPYI193oqck1z7d5_uRIwkCxN5On99xGwcCR/s1600/dunyayi-guzellestirmek20121113100628.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvUCK7t7bRZPv6yWZ0A43OO5LnyH4QQoCikFVmx80gVaosSzaB9n7jrsD_uvtWUlTSbu_2KP2ON8AOQJZ_6UQ2A2Wq2CxxqkwyhLVsFzqzOPYI193oqck1z7d5_uRIwkCxN5On99xGwcCR/s320/dunyayi-guzellestirmek20121113100628.jpg" width="206" /></a></div>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Kitabın tam başlığı ‘Dünyayı Güzelleştirmek- Turgut Cansever ile Konuşmalar. Turgut Cansever adını çok duyduğum, ünlü bir mimar. Aynı zamanda edebiyat, sanatın farklı alanları ile çok yakından ilgilenen, dünyayı güzelleştirmek için çaba harcayan tüm bunları gerçekleştirirken içinde bulunduğu toplumun ihtiyaçlarını ve kültürünü bir şekilde yaptıklarına yansıtma gayretinde olan bir insan. Beşir Ayvazoğlu’nun kendisi ile yaptığı söyleşiler birkaç bölüm halinde bu kitap içinde toplanmış.<o:p></o:p></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Kültürel değerlerimiz, Osmanlı mimarisi, Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine geçiş sırasında yaşanılan siyasal ve toplumsal gelişmelerin şehir hayatına ve mimariye olan yansımaları </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"> </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">şehr-i İstanbul'dan örnekler de vererek </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">çok güzel bir şekilde anlatılmış. Özellikle de kitap soru-cevap şeklinde ilerlediğinden de oldukça akıcı.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Kitapta İstanbul'un ilk olarak 1930-40'lı yıllarda tahrip edilmeye başlandığına değiniliyor. Boğaziçi'ndeki yalılar yıkılarak, sahil yollarının önemli bir kısmı açılıyor. Dönemin </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">valisi ise </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Lütfi Kırdar. O dönemlerdeki siyaset adamlarının hem vizyonsuz olmaları, hem de konu hakkında değerli görüşler belirten ve kültürel mirasa sahip çıkmak isteyen bilir kişilerin fikirlerine çok fazla değer verilmemesi sonucunda katliama varan boyutlarda tarihi binalar yok edilmeye başlanıyor. Sahil şeridi boyunca çok değerli yalı ve sarayların farklı amaçlar için tahrip edilmesi ile başlayan bu süreçte, geri kalan yalıların sayıca çok az olduğundan üzüntü içerisinde bahseden Cansever, geçtiğimiz aylarda ülke gündemini oldukça meşgul eden Gezi Parkı hakkında da şunları söylüyor: </span><b style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><i>'Taksim kışlası , muhteşem bir müze, muhteşem bir kültür merkezi olarak restore edilebilecekken yıkılıp Prost'un planlarına göre o anlamsız yeşil alana dönüştürüldü. Aynı şey diğer kışlaların da başına geldi.'</i></b><br />
<b><i><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span></i></b>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Şehir planlaması ve ekonomik çözümler hakkında dikkat edilmesi gereken hassas noktalar hakkında da, inşaat mühendisi veya mimar olmayanlar için de geniş bir bakış açısı kazandıracak örnekler ile konulara değinilmiş.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Tabi ki günümüzde yaşadığımız çevre, içinde bulunduğumuz şehir, yerleşim yapımız ve bunların toplamının insan yaşamına ve ihtiyaçlarını karşılaması konusuna olan etkisi de çok kez değinilen bir konu. Burada Cansever toplu konutların, çok katlı ve birbirine benzeyen yapıların hem ailelerin ve bireylerin birbirleri ile tamamen olmayan ihtiyaçlarının giderilmesi noktasında sorun yaratacağına değiniyor, hem de yüksek binaların aslında yerden tasarruf etme kaygısı ile yapılmaları esnasında başka önemli noktaların gözden kaçırılmasına sebep olduğunu vurguluyor. Sürekli tartışılan konulardan biri; yüksek apartmanlarda mı, yoksa 2-3 katlı evlerde mi yaşamalı? Yüksek apartmanlar sayıca daha fazla insanı daha küçük bir alana toplayabiliyorken, bu apartmanların nefes alabilmesi, her birinin güneşten etkili bir biçimde faydalanabilmesi için aralarında olmaları gereken zorunlu mesafe göz önüne alındığında 2-3 katlı binalarda yaşamak daha mantıklı bir çözüm oluyor şeklinde görüşünü belirtmiş Cansever.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Farklı konular hakkında yapılan okumalar insana hem soluk aldırıyor, hem de bakış açısını genişleterek farklı alanlara karşı da ilgi oluşturmasını sağlıyor.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">İyi okumalar...</span><br />
<b><i><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span></i></b>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<b><i><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span></i></b>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-13612265338471929882013-09-16T22:31:00.002+03:002013-09-16T22:37:37.267+03:00Taşları Yemek Yasak<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQ5_7zcmQvPuzkWy4y7HsutonbTu_nG8ii3KqT7dtr2v0CHWWUcr00M7anD3LayP4zyEH0VkwTp1D9kN5pFdLJw3uugQlwDZBmfa2_sbKXdxRTMII0MTd8JTQMOSuFgZ5fRMhdtR63cSLe/s1600/taslar.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQ5_7zcmQvPuzkWy4y7HsutonbTu_nG8ii3KqT7dtr2v0CHWWUcr00M7anD3LayP4zyEH0VkwTp1D9kN5pFdLJw3uugQlwDZBmfa2_sbKXdxRTMII0MTd8JTQMOSuFgZ5fRMhdtR63cSLe/s1600/taslar.jpg" /></a></div>
Bazı kitapların isimlerine karşı insan gerçekten kayıtsız kalamıyor, hele bu isimler arka kapak yazısı ile birlikte çok şey vaat ediyorsa, almamak ve okumamak mümkün değil.<br />
<br />
Kitabın isminden bahsetmişken nereden geldiğini de kitabın sonunda yer alan bir hikayeden özet yaparakaktarabilirim. Ormanda yürürken karşılaşılan 'Taşları Yemek Yasak' tabelası karşısında insan şöyle düşünebilir: böyle bir uyarı yazısı ne kadar da gereksiz olmuş, insanoğlu zaten taş yemez, buna ihtiyacı da yoktur. Fakat insanlık arasında bazı davranışlar zulüm, haksızlık, aldatma taş yemekten daha zararlı olmasına rağmen yıllarca sürdürülmüştür. (İlk çıkarım). Diğer taraftan insanın ihtiyacından fazlasını elinde tutması onun için taş yemek gibidir. İhtiyaç fazlasına konu olan şey sadece maddiyat değil, şefkat ve tevazu gibi duygulardır.(İkinci çıkarım)<br />
<br />
İsmet Özel'in düz yazıları o kadar kaliteli ve aydınlatıcı ki, sanırım şiirlerine hiç geçemeyeceğim. Bu tür kitaplar hakkında yazarken oldukça zorlanıyorum. Üstelik bir çok fikrine tamamıyla katılmamama rağmen!<br />
<br />
Kitap, her biri 2-3 sayfadan oluşan yazılardan oluşuyor. Yazılar; özgürlük, düşünce dünyası, yönetim sistemleri, insanlığın genel sorunları, huzur, inanç, iman gibi konular hakkında ve oldukça doyurucu. Doyurucu olmasının temelinde bence İsmet Özel'in ilginç bir kıvamı olan gerçekçi bakış açısı yatıyor. Meseleleri ele alış şekli ve yazılarında sunduğu bakış açısı alışılagelmişin dışında, bu nedenle de farklı bir perspektif sunuyor düşünce dünyası için.<br />
<br />
Kitaplardan yaptığım alıntılar hem hangi konuların işlendiğine dair, hem de konuları incelerken oluşturduğu farklı düşünce şekline dair fazlasıyla bilgi verecektir.<br />
<br />
<b><i>'Diyorlar ki insanoğlu yoksulluğun, hastalıkların, mahrumiyetlerin kıskacında kaldıkça kendisinden beklenen gelişmeyi gösteremez. Bununla zımnen şunu söylemiş oluyorlar: İnsanlar maddi refah içinde olmakla, vücut sağlığını korumakla ve elinin erdiği, gözünün gördüğü, özlemini çektiği nesnelerin hizmetine sokmakla kurtuluşa erer.' </i></b>Yani kurtulanlar zengin, istedikleri konumu ve maddi avantajları elde etmiş, 'sağlıklı' ve sorunlardan uzak insanlardır. İnsanın olmak istediği de bu olmalıdır, modern hayatın dayatılan en güçlü argümanı budur çünkü. Oysa göz ardı edilen yokluktan öğrenilecek şeylerin çokluğudur.<br />
<br />
<b><i>'Ahali, yani insanların çoğu sadece bir güçlükle karşılaştıklarında düşünür. Onun düşünme olarak bildikleri şey bir zorluğu atlatmanın yollarını bulmak için kafasını çalıştırmaktır.' </i></b>Toplumun büyük çoğunluğu insanlığın kanayan yaralarını görmek, onlara çözüm üretmek yerine kendi küçük dünyalarında çıkarlarına olabilecek şeyler hakkında düşünmektedirler. Bunun temel nedeni ise kendini önemli görmek ve bencilliktir.<br />
<br />
<b><i>'Türkiye'nin düşünce hayatı kendine mesele seçmemiş, bu yüzden ucuz, ucuz olduğu için de çarpık ve çarpıtıcı bir bir düşünce hayatıdır. Türkiye düşünce hayatına uşak olarak değil de öğrenci olarak girebilmiş olsaydı hem öğrenciliğin sonra erdiği bir zaman gelecek, hem de öğrendiklerini kendi özgün düşünce sistemin içinde bir yere oturtabilecekti.'</i></b><br />
<b><i><br /></i></b>
<b><i>'İslam insana bazı sınırlar çizerken onu bir kalıpta dondurmak amacı gütmekten çok uzakta, onun bu sınırlar içinde bir hazineye kavuşacağını müjdelemektedir.'</i></b><br />
<b><i><br /></i></b>
<b><i>'Eğer bizde yaşayan bazı manevi değerler bizim yeryüzünde niçin bulunduğumuza dair bize bir açıklama sunan ve insanların türettiği değerlerden farklı, insanüstü bir kaynaktan aldığımız değerlerse bunlar üstümüzden gök, altımızdan toprak yok olmadıkça yok olması imkansız değerler olarak yaşıyorlar.'</i></b><br />
<b><i><br /></i></b>
<b><i>'Batının medeniyettir diye icat ettiği şeylerin bir bakıma tekabül ettiği şey Müslümanlar için dine bağlı olmanın dikkat çekmeyen bir belirtisinden başka bir şey değildi.'</i></b><br />
<b><i><br /></i></b>
<b><i>'Belki Firavun piramitlerini kırbaç altında inleyen kölelerin emekleriyle yükseltti. Günümüzde olay biraz farklı. Köleler belki ben de Firavun olurum düşüncesiyle piramidin inşasına gönüllü olarak ve tebessüm ederek katılıyorlar.'</i></b><br />
<b><i><br /></i></b>
Gerçekten harika bir kitap bu, baş ucu eseri olarak saklamak gerekecek...<br />
<b><i><br /></i></b>
<b><i><br /></i></b>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-37251233967920569632013-08-17T00:35:00.004+03:002013-08-17T11:58:25.062+03:00Bin Hüzünlü Haz<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEighWGddpw0sP-vQjadv9Esb3n6kynhTrTmivk2yHXheNUwLOCYKwi7FvTkX2YX_KOb1EDKpZgKyp_8wo3lT6J-WaMdxCNmyftBVUdGQYSXTRW3-YRBuBaALd50rk26GvQEKLFxC7on-zRL/s1600/hasan-ali-toptas.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="205" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEighWGddpw0sP-vQjadv9Esb3n6kynhTrTmivk2yHXheNUwLOCYKwi7FvTkX2YX_KOb1EDKpZgKyp_8wo3lT6J-WaMdxCNmyftBVUdGQYSXTRW3-YRBuBaALd50rk26GvQEKLFxC7on-zRL/s320/hasan-ali-toptas.jpg" width="320" /></a></div>
<b><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Kör birinin merdiven çıkışı gibidir Hasan Ali Toptaş okumak...</span></b><br />
<b><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span></b><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Yazarı daha önce okuyanlar daha rahat anlayabileceklerdir, hiç okumamış olanlar için ise yazarın tarzına dair bir okuyucusunun gözünden, gönlünden edindiği birikimlerden fikir edinebilirler. Yazımın amacı da kitaptan çok yazarın tarzını tanıtmak olacaktır. </span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Hikayelerinde okuyucu akış ve kurgunun nasıl sonlanacağı ile ilgilenmez, bunun farklı nedenleri var. </span><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Okuyucunun hikaye veya romanın </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">neredeyse</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"> tüm anlarında doğası gereği sahip olduğu kurguya yönelik o merak, baştan yüksek olsa da ilerledikçe kelimelerinin gücü altında ezilerek yok olmaya, daha doğrusu başka bir şekle girmeye mahkumdur. Kurgunun genel olarak önemini ve değerini inkar etmeyi doğru bulmuyorum. Hasan Ali Toptaş kitapları için kurgunun gidişatının okuyucu gözünde giderek önemini yitirmesinin ve bu merakın başka şekle dönüşmesinin çok önemli ve değerli sebepleri var. Bu özellik aynı zamanda okuyucu gözünde yazarın karakteristiğini oluşturuyor.</span><br />
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Daha anlaşılır bir şekilde ancak örnek ile açıklayabilirim. Kurguyu dış dünya gibi düşünürsek, hikayenin içinde kurguyu göz ardı etmeye ve hatta görmemeye bile başlamamızın sebebi; artık hislerin ve kelimelerin oluşturduğu büyülü dünyanın etrafımızı çok güçlü bir şekilde sarmasıdır. Bu güç bizi dış dünyadan (kurgudan) kopartarak bir anlamda kör olmamızı sağlar, oluşan duygu yoğunluğunun içine hapseder ve dış dünyada (kurguda) olanları görmeyiz. Böylece kelimelerin malzemesini oluşturduğu, hislerden yapılmış olan merdivenleri görmeden ama derinden hissederek çıkmaya başlarız. Zaten kitaplarının kurgularının genelde gerçeklik çizgisinden uzak ve soyut olması da, kelimelerden örülmüş bu varoluş ve kendini arayış sürecine bir nevi destek olur, pekiştirir. Bu nedenle yazarın kitapları beynin kıvrımlarında dolaşmaktan çok, ruhun kıvrımlarında dolaşarak, sıkışmışlığı daha da göz önüne sererek belki de tüm bu durumların anlamsızlığını vurgulamaktadır.</span><br />
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Alaaddin'ni arayanlar, Alaaddin'in farkında bile olmayanlar, aramaktan vazgeçenler, bulanlar... </span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i>'Benim aradığım Alaaddin, suçtan arınmışlığından tedirgin olacak kadar suçsuz birisi.'</i></b></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i><br /></i></b></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><b><i>'Bazı alınları, hiç kimsenin tahmin edemeyeceği kadar kederli buluyordum sözgelimi ve onların üzerindeki çizgilerin </i></b></span><b style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><i> derinliklerinde, kimi zaman bebekler gibi mışıl mışıl uyuyan, kimi zaman toparlanıp ayağa kalkmak istercesine kımıldanan, kimi zaman da iri iri gözlerle bana bakıp duran çeşitli hikayeler görüyordum.'</i></b><br />
<b style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><i><br /></i></b>
<b style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><i>'Sonra, kim bilir artık ben kapağını bile görmediğim kaç bin kitabın içinde aynı anda, hangi duygularla gezinirken, zaman birdenbire kuşlara dönüştü.'</i></b><br />
<b style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><i><br /></i></b>
<b style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><i>'Bütün bunların hiçbiri olmaz da, siz neden anlatıldığını bile unutup belki yalnızca hikayeyi izler ve kendinizi tıpkı benim gibi, onsuz süren onun akışına bırakırsınız.'</i></b><br />
<b style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><i><br /></i></b>
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Sadece okuyun...</span><br />
<b style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><i><br /></i></b>
<b style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><i><br /></i></b>
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br /></span>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-5112143139287520762013-08-11T22:19:00.001+03:002013-08-11T22:24:35.810+03:00Kendine Ait Bir Oda<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMWF72Pzg_9S47Onf9OfFh53e2jX8rwmsiNwxBWwFAGlBu1oiTjEFNAU52wvz1-dGM7RaymlrmkUsx28IjsqK0E0njDb8DB4L224LldCKXSvUOt6aF-pnDKxQA7saShtLl0KAISFmEbTpD/s1600/Virginia_Woolf_by_George_Charles_Beresford_(1902).jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMWF72Pzg_9S47Onf9OfFh53e2jX8rwmsiNwxBWwFAGlBu1oiTjEFNAU52wvz1-dGM7RaymlrmkUsx28IjsqK0E0njDb8DB4L224LldCKXSvUOt6aF-pnDKxQA7saShtLl0KAISFmEbTpD/s320/Virginia_Woolf_by_George_Charles_Beresford_(1902).jpg" width="237" /></a></div>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Virginia Woolf'un kendi dönemi ve daha öncesini de ele alarak, kadınlar arasından neden erkeklerde olduğu kadar güçlü bir yazar veya şair çıkmadığı sorusuna cevap aradığı kitap. </span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Ele alma ve irdeleme anlamında zor bir konu olarak gözükse de, gayet başarılı, net ve tatmin edici cevaplar veren (kısa olmasına rağmen) bir kitap. Kadınların 1800'lü yıllarda uğraştıkları ve toplumun onlardan yapmalarını bekledikleri işler düşünüldüğünde, bunlara eğitim şartları ve eşitsizlikler de eklendiğinde ana hatları ile kitap içerisinde cevabı aranan soruya büyük ölçüde zaten cevap verilmiş oluyor aslında. Yazarın ilginç analizleri, bakış açısı ve verdiği çarpıcı örnekler ile (ö</span><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">zellikle </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">ünlü oyun yazarı Shakespeare gibi bir deha çıkaramayışlarını da Shakespeare'in onunla yakın yaşlarda olan kız kardeşini de örnek göstererek) sistematik ve net bir şekilde açıklıyor.</span><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"> Başucu eseri denmesini anlayabildim, okuduktan sonra.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Zamanın değer yargılarının oluşmasında erkeklerin egemenliğinin etkisinin çok ağırlıklı olmasının neticesinde de kadın uğraşlarının 'önemsiz' olduğunun yaygınlaşması da ekleniyor. Bunun neticesinde ise roman ya da şiir yazmaya çalışan kadınlar, kendi dünyalarını kendi gözlemleri ile yazmaya değil de, erkeksi ve öfkeli bir yazı tarzına yöneliyorlar. Başarısızlığı getiren bu erkeksi yazı tarzı, aynı zamanda kadınların dünyasının, bakış açısının ve duygularının şiir veya roman yoluyla edebiyata istenildiği ölçüde taşınamamasına da neden olmuş.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<b><i><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">'...Kabaca söylersek futbol ve spor 'önemlidir'; modaya düşkün olmak giysiler satın almak ise önemsiz.Ve kaçınılmaz olarak bu değerler hayattan alınıp kurmacaya taşınırlar. Savaşı konu edindiği için bu önemli bir kitap, diye karar verir eleştirmen. Bu kitapsa önemsiz, çünkü salondaki kadınların duygularını konu edinmiş.'</span></i></b><br />
<b><i><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span></i></b>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Eşitsizlik ve bazı haklardan yoksunluğa, kadın değerlerinin toplumda yer edinemeyişinin de eklenmesi ile oluşan öfke, bazı kadınların yazmasına engel olacak derecede büyük olmaktadır. Örneğin Charlotte Bronte gibi.</span><br />
<b><i><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span></i></b>
<b><i><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">'...öfkenin romancı Charlotte Bronte'nin tutarlılığıyla oynadığı belliydi. Kendini hikayesine bütünüyle vermesi gerekirken onu bırakıp başka derdine düşmüştü. Hak ettiği deneyimlerden yoksun bırakıldığını hatırlamıştı. Başını alıp dünyayı gezmek istiyordu o, oysa bir papaz evinde ot gibi yaşayıp çorap yamamak zorunda kalmıştı. Öfkesi yüzünden hayal gücü yolundan sapıyordu...'</span></i></b><br />
<b><i><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span></i></b>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Tüm bu faktörlere ek olarak ve kapsayıcı bir şekilde dönemin yoksunluklarından biri olarak fiziksel bir yazma mekanının, özellikle kadınların çalışma/yazma odalarının olmayışı da ele alınmış, hatta kitaba adı buradan verilmiş. Yazara göre kendine ait bir odalarının olmayışı, sürekli insanlar ve işler tarafından yazma eylemi boyunca bölünmeleri ve hatta yazdıklarını diğer kadınlardan ve insanlardan saklamak zorunda kalışları da, maddi zorluklar ile birlikte kadınların o dönemde hatırı sayılır eserler çıkaramayışlarının sebepleri olarak aktarılıyor.</span><br />
<b><i><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span></i></b>
<br />
<br />
<b><i><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span></i></b>
<b><i><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span></i></b>
<b><i><br /></i></b>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-27711070772129187892013-06-30T14:17:00.001+03:002013-06-30T14:17:37.356+03:00Derin Siyah<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguSQi8zWyLA6DmXdStWAiia0RMq77uWslzgglMcSI71pre8XmXrWS9vO4QnG2t2ME9DQ0rZjNvzLXXk7P4W-G6EladPi1PkCV1EycqCRO5rDK-SwtsmNMsTac9PK9mY6O-s82kiBgNIE_H/s300/derns.bmp" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguSQi8zWyLA6DmXdStWAiia0RMq77uWslzgglMcSI71pre8XmXrWS9vO4QnG2t2ME9DQ0rZjNvzLXXk7P4W-G6EladPi1PkCV1EycqCRO5rDK-SwtsmNMsTac9PK9mY6O-s82kiBgNIE_H/s300/derns.bmp" xya="true" /></span></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Kitaba ismini veren ‘Derin Siyah’ adlı öykü cam silen çocukların siyah gözlerine kırmızı ışık boyunca bakan ve yeşil yandığında hızla uzaklaşan şehirli insan ile bitiyor. Toplamda 11 adet öykü bulunuyor kitabın içinde.</span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Yer alan öykülerde temelde işlenen ‘nostalji’ duygusu olmakla beraber, çocuk, yaşlı, kadın, erkek, çalışan ve çalışmayan insanlara ait, modern dünyanın insan etrafında ister istemez oluşturduğu o görünmez kafese ait hisler de ustalıklı olarak metinlere ve kurguya serpiştirilmiş. Özellikle büyüklerin o monotonlaşmış, materyalist dünyasında bir çocuğun güneş doğarken güne mutlu ve dedesi ile başladığı öykü ‘Ses Tutulması’ insanın içini ısıtan cinstendi. Bir kuşağın gitmesi ile birlikte bu tür duygular artık yaşanamayacağından, sadece yazılı olan kitaplarda kalacak belki de. Eğer o zaman hala kitap okuyan birileri olursa da, bahsedilen duygular hayal etmesi çok zor olan duygular olarak okunacak ve anlaşılmaya çalışılacaklar. </span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">‘Mehtap’ adlı öykü ise iki arkadaşın sıradan bir yemek sırasında kendi iç sıkıntılarından uzaklaşmak için ani bir kararla gece çıktıkları kısa deniz yolculuğunda karşılaştıkları durumlardan ironik bir dille bahsediyor. Çalan müziğin eşliğinde kendini eğlendirmek ve eğlenmek zorunda hisseden insanların yapaylığında, kendi iç dünyalarına daha da fazla dalmaları, bu esnada da diğer yolcuları gözlemlemekten ve onlar tarafından gözlemlenmekten geri kalmadıkları, ince işlenmiş detaylara sahip bir öykü.</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkQq1rLbxEFo6Vp5mPAS2zz6aEDBtMBdiqkumrqL0A19w93gOBd3gzNb8u6rDtOLzzTwymBr1mZ86LCat1lepix1bWQkNmy-vH2AJU26Ym8WUOYJZPgm6cfbuKK5FRdFA7aqD-LTbAHKcz/s1600/100_0944.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="316" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhkQq1rLbxEFo6Vp5mPAS2zz6aEDBtMBdiqkumrqL0A19w93gOBd3gzNb8u6rDtOLzzTwymBr1mZ86LCat1lepix1bWQkNmy-vH2AJU26Ym8WUOYJZPgm6cfbuKK5FRdFA7aqD-LTbAHKcz/s320/100_0944.JPG" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Güzel yazılmış öykülerin, insanın gözlemleme kabiliyetini ve her şeye olan duyarlılığını, hassasiyetini arttıracağını, zamanla da incelteceğine inanıyorum. İnsanların çok büyük bir çoğunluğu, değil diğer insanları gözlemlemekle; etrafında, doğada veya en azından bulundukları ortamda olan biten şeyleri fark etmekle uğraşmıyorlar. Ne de olsa dünyanın merkezinde duruyorlar, dünya etrafınlarında dönüyor! Hiç bir şeye kulak asmak, fark etmek zorunda değiller. Fark edilsinler yeter!</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Her insanın var olduğu süre boyunca eğitiminin, birikiminin elverdiği ölçüde ve hızda; çevresini diğer canlı ve cansızları gözlemlemeye ve anlamaya yönelik çabasını sürdürmesi gerekiyor.</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">‘</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Bu gece şehre yağıyor yine usul, usul binlerce kelime</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"> Bir çocuk duruyor yine o pencerede can çekişen bir kalp ellerinde...’</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/tQMFFAylcH8?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-91328531592723524852013-06-23T15:21:00.004+03:002013-06-23T15:25:26.869+03:00Acımak<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjDD1wL5lcazh9pfwKm9cC4wJNZaUWRY9uskBEN0CIclEoPhpOjSsxbEuflgMRjIQpCKM4dna6qXoXQ84wbAjI0n3Q1NUkpLZLGUXdaCKC6fO3B5X8hR5h77bqArHjSZxZqTySt8-WhT3H/s1600/sz.bmp" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><img border="0" cya="true" height="206" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjDD1wL5lcazh9pfwKm9cC4wJNZaUWRY9uskBEN0CIclEoPhpOjSsxbEuflgMRjIQpCKM4dna6qXoXQ84wbAjI0n3Q1NUkpLZLGUXdaCKC6fO3B5X8hR5h77bqArHjSZxZqTySt8-WhT3H/s320/sz.bmp" width="320" /></span></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif; font-size: large;">Hep ıskalanan duygu: merhamet!</span></div>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Bazı durumlarda merhamet duygusu ve anlama çabasının toplamda oluşturacağı olumlu etki, sevgi duygusu ile elde edilebilen olumlu etkiden daha fazla olabiliyor.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Kitapları doğru zamanda okumanın öneminden ve bütünleştirici etkisinden daha önce bahsetmiştim. Gündemin yoğunluğu ile sertleşen ve yorulan ruhlara iyi gelebilecek olan bu kitap da diğerleri gibi zamanında yetişti. </span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Stefan Zweig çok güçlü bir yazar, daha önce okuduğum ‘Satranç’ kitabı da kurgusunun yalınlığı, orjinalliği ve sağlamlığı ile dikkatimi çekmişti. </span><span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Zweig'ın kitaplarına sadelikle ve zeki bir şekilde oluşturulmuş kurgunun yanında esas karakteristiğini verenin insan ruhunun ve duygularının tüm yönlerine hakim olması ve bunu büyük bir ustalık, soğukkanlılıkla yazıya dökebilmesi geliyor.</span><br />
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">‘Acımak' kitabına değinirsem; merhamet duygusunun parçalara ayrılarak farklı hayatların içerisinde irdelenmesi ve merhametin bir nevi anatomisi hakkında ilk akla gelebilecek roman. Romanın içerisinde merhamet duygusunun farklı açıdan işlendiği üç farklı ana karakter bulunuyor, hepsi de farklı ölçülerde sahip oldukları merhamet duygusu ortak paydasında yazarın ustalığı ile buluşuyorlar.</span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Kendisine büyük bir miras olarak ev kalan hizmetçi kadının elinden evini onun gözünü korkutarak neredeyse bedava olarak alan Yahudi bir tüccarın, daha sonra hizmetçiye karşı duyduğu merhamet ve sevgi karışımı duygunun neticesinde onunla evlenmesi. Evliliğinin neticesinde doğan kızının ilerleyen yaşlarda sakat kalması ile evlerine misafir olarak gelen Avusturya'lı bir subayın kızın sakatlığına karşı duyduğu merhamet ve ardından gelişen tehlikeli arkadaşlıkları. Sakat kızının doktorunun, tedavisini yaptığı bir kadın hastası ile kör olduğu için merhamet ederek evlenmesi. </span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;">Üç farklı durumda ele alınan ortak duygunun da karakterlere göre ölçüsünün farklılaşması, iki hikayede olumlu sonuçlanırken, sakat kıza duyulan merhametin neticesi beklenmeyen bir şekilde intihar ile sonuçlanıyor. Bu noktada irdelenen; aşırı merhamet duygusu ile bu duygunun dürüstlük ve karakter zayıflığı ile kombinasyonu oluyor. Yapılan yanlışların insan hayatında birikiminin bir noktadan sonra dönüşünün muhteşem derecede zorlaşması da romanın çatısını oluşturmuş. Bazı mihenk taşları belirlenerek tam buralarda kişinin kendi davranışlarını kontrol ederek, aldığı kararları bu yönde kontrol etmesi veya fikrine güvendiği objektif olabilecek birine kontrol ettirmesi faydalı olabilir.</span><br />
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;">Abartılan herhangi bir duygunun ne denli tehlikeli olabileceğini anlattığından, kitabın adı tehlikeli merhamet olarak da seçilebilirdi.</span><br />
<br />
<i style="font-family: 'Trebuchet MS', sans-serif;"><b>'Bütün yapıp ettiklerimizde gururun da muhakkak ki çok önemli bir rolü vardır ve zayıf yapılı insanlar, kuvvetli, cesurca, azimli görünen işleri yapmak arzusuna, ötekilere göre daha çabuk kapılırlar.'</b></i><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b>'Neden onunla evlendim, kimse anlayamadı bunun sebebini. İnsanların yaşayışlarının sözüm ona normal olan o daracık çizgisi var ya, onun dışına çıkan her şey onlarda önce merak, sonra da kötü duygular uyandırır.'</b></i></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b><br /></b></i></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b>'...beceriksizliğimin nerede bitip kabahatimin nerede başladığını bunca yıl sonra bile kestiremiyorum. Sanırım hiçbir zaman da bilemeyeceğim...'</b></i></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b><br /></b></i></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b>'Seven insan, sevdiği kimsenin duygularını sezmek bakımından hep sonsuzluk istediğinden; ölçü, idital gibi şeylerden hiç hoşlanmaz.'</b></i></span><br />
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b><br /></b></i></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><i><b><br /></b></i></span>
<span style="font-family: Trebuchet MS, sans-serif;"><br /></span>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-10205414173445117452013-05-29T20:49:00.000+03:002013-05-29T20:52:31.193+03:00Waldo Sen Neden Burada Değilsin?<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlP7vbdZVzzHBd8-Wem0Hg3l1K_TeSBuIxIIYPa8JAWMpz_BfQkbK5KLZsDNx2b1m6N__6BV_RC033TPZ_0gSYcdBnprpTzSQBD3qMFpZfGes-21G0xk5gA2ZC6UEE6xh4kOn8EB6HJTP-/s1600/f992a963-cc2d-410a-82f7-078b08c2b2a4.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlP7vbdZVzzHBd8-Wem0Hg3l1K_TeSBuIxIIYPa8JAWMpz_BfQkbK5KLZsDNx2b1m6N__6BV_RC033TPZ_0gSYcdBnprpTzSQBD3qMFpZfGes-21G0xk5gA2ZC6UEE6xh4kOn8EB6HJTP-/s320/f992a963-cc2d-410a-82f7-078b08c2b2a4.jpg" width="196" /></a></div>
Utanarak belirtmeliyim ki daha önce İsmet Özel kitabı okumamıştım. Nedeni şiir türüne çok fazla ilgimin olmamasından kaynaklanıyor. Seçtiğim bu kitabı da şiir kitabı değil zaten, şiire nasıl ve neden başladığını hayat yolcuğunun içine katarak anlatıyor. Yaşadığı fikri değişimi, düşünce ve hissettiklerini düz yazı olarak dolu dolu aktarmış.<br />
<br />
İsmet Özel'in yaşadığı değişimi, yani eskiden İşçi Partisi için çalışması daha sonra partiden ayrılması sürecini okurken hayatında pergelin bir ucunu hep şiirde tutmuş, diğer ucunu ise bu şekilde bir fikri değişiklik ile hareket ettirmiş gibi düşündüm. Neden diğer sanatsal ve kültürel faaliyetler değil de şiir? sorusuna gelecek olan duygusal cevabı merakla beklerken; bu soruya duygusal bir cevap vermeyen, aksine 'mantıklı'bir zemine oturtan İsmet Özel görüyoruz. Bu noktada kendisini daha önce hiç okumayanları şaşırtıyor. Ayrıca şiir yetenek mi, yoksa çalışmanın sonucu mu oluşuyor sorusunu da kendi hayatından ve izlediği yoldan yola çıkarak yanıtlıyor.<br />
<br />
Bir şairin kendine mevcut sanat dalları arasından şiiri 'yol' edinmesi, bunu yaparken kendini, içinde bulunduğu dönemin şartlarını analiz etmesi ve şiir sanatının kendine has özelliklerini göz önüne alarak seçimini bu yönde ve bu kadar sistematik bir şekilde yapması ilgimi çekti. Karakter özelliklerini ve neler yapıp yapamayacağının bilincinde olmanın yanında, derdini kendinden en az taviz verecek, başarılı şekilde aktarabilmek adına bilinçli ve titizlikle yönetilmiş bir süreç İsmet Özel'in şiir serüveni. Kitabında bu konuya şöyle değiniyor: <i>'<b>...şiire emek vermekle insan araştırmasının bir dalına adamış sayıyordum kendimi. Şiir alanında katedeceğim mesafe sayesinde itaatsizliğimi sonuna kadar sürdürebilir, asaletimin gereğini yerine getirebilirdim.'</b></i><br />
<i><b><br /></b></i>
Şiirlerini okumayı planlıyorum ama bu türe olan ilgimin zayıflığı bu planımı gerçekleştirmemi engelleyebilir. Şuna eminin ki, düz yazı olarak farklı türlerde yazmış olduğu kitapları okuma listeme alacağım. Burada yeri gelmişken kendisinin düz yazı hakkında kitabında bahsettiklerini aktarmadan olmaz: <b><i>'Düz yazıda gösterilen şey, ön sırada ve kendi sınırları içinde bellidir. Şiir ise sadece görülecek şeyin bulunduğunu göstermekle kalır. Bu yüzden şiir bir şeyin gösterme biçimi olmaktan çok, görünen ve görülebilen bir biçimidir.'</i></b><br />
<b><i><br /></i></b>
İsmet Özel'in şiire ve sanata bakışı hakkında yaptığım alıntılardan bazıları:<br />
<br />
<i><b>'Sanat eseri sanatçıyı olduğu gibi değil, olduğu kadarıyla değil; oluşa yönelişiyle, olma yönünde bir istikamet tutuşuyla bize açar.'</b></i><br />
<i><b><br /></b></i>
<i><b>'Gördüm ki şair oluşumu insan oluşuma ne kadar yakın kılabilirsem kendiğinden dışa vurduklarımla, bilinçli olarak seçtiklerim arasında yakınlık doğuyor. '</b></i><br />
<i><b><br /></b></i>
<i><b>'Yolumun her durağında, yürüdüğüm mesafenin, göze aldığım mesafe yanında kısa kaldığını anlayacak bir hazırlığım vardı. Bu hazırlığı da doğuştan getirmedim, dünyadan aldım.'</b></i><br />
<i><b><br /></b></i>
<i><b><br /></b></i>
<b><i><br /></i></b>
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-62860136753541253322013-05-17T21:19:00.001+03:002013-05-19T20:02:53.677+03:00Yeni İnsan - Kaderle Tasarım Arasında<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEuP6iKNwod3A0EqewlYKQO1pSBYFHeNEr8H3J_uKacVHK7e6YpEUNAwrNdN9F4sM-WjXDnxE9S6L2uxi3qB9TEq6bz-6-V5IwBdQ5qclfL_9VO8nXEHtNhsHKfGcV4XH93Dl7c3v7gINE/s1600/yeni-insan-kaderle-tasarim-arasinda20121024021558.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEuP6iKNwod3A0EqewlYKQO1pSBYFHeNEr8H3J_uKacVHK7e6YpEUNAwrNdN9F4sM-WjXDnxE9S6L2uxi3qB9TEq6bz-6-V5IwBdQ5qclfL_9VO8nXEHtNhsHKfGcV4XH93Dl7c3v7gINE/s320/yeni-insan-kaderle-tasarim-arasinda20121024021558.jpg" width="203" /></a></div>
Teknoloji, genetik ve biyoteknoloji alanındaki gelişmeler arttıkça insanlığın cevaplaması gereken sorular ve içerikleri de değişiyor. İnsan ve hayvanların klonlanabilmesi, doğum öncesi sakatlıklarda veya hastalıklarda müdahale edilebilme şansı, taşıyıcı annelik, organ nakli, sağlık ve ömür uzatma gibi konular sosyolojik, felsefik, etik ve dini manada derinlemesine ele alınması gereken birer konu başlığına dönüşüyor. Bu ele alışlar tv kanallarında yer aldığı gibi 2-3 soruyla, doğru mudur, caiz midir gibi sonuca ve pratik hayatta uygulamaya yönelik olmaktan çok daha fazlasını, yani teorisine inilerek derinleme araştırılma ve tartışılmayı çoktan hak ediyorlar aslında.<br />
<br />
Nazife Şişman'ın 'Yeni İnsan- Kaderle Tasarım Arasında' kitabı da bu soruları farklı bakış açıları ile bütünleştirdiği fikirleri ışığında özet bir şekilde ele almış.<br />
<br />
Günümüzde insanlığın eğilimi şu şekilde; teknoloji ve bilim ne kadar fazla ve çabuk ilerler, gelişirse o kadar iyidir hemen pratik hayatta sorgusuz kullanmak gerekir. Durup, soluklanıp farklı açılardan bu gelişmeleri sorgulamak ve uygulama noktasında gerekliliğini, ileride neden olabileceklerini düşünüp araştırmak tamamen zaman kaybıdır. Hatta bu tip insanlar 'yenilik karşıtı', 'gerici' olarak yaftalanmalıdır. Aslında kesinlikle bilimin ve teknolojinin canlı hayatı söz konusu olduğunda sergilediği despotizmine izin verilmemesi, bu nedenle de hem bilim insanlarının, hem toplumun aydın ve düşünür kişilerinin de gelişmelerin hızına da paralel şekilde çözüm ve öneriler geliştirerek fikirlerini tartışmaya açmaları gerekir ki bu şekilde var olan determinist yapının aslında öyle olmaması gerektiği hissedilsin.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhty3XAxYRDg5N6uZXMV_ZowZ6E9vlHHGOVgFwyr2ZczsoKet4cWRupsG-MjTPw3HXGSSEfFfDt9jChsnqrny5mjxBRNWazvfPETVFgP229bShb8imDGAAJWB-h4gbKoic7tdnapzW7nAQB/s1600/M_Id_352780_Human_Eggs.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhty3XAxYRDg5N6uZXMV_ZowZ6E9vlHHGOVgFwyr2ZczsoKet4cWRupsG-MjTPw3HXGSSEfFfDt9jChsnqrny5mjxBRNWazvfPETVFgP229bShb8imDGAAJWB-h4gbKoic7tdnapzW7nAQB/s1600/M_Id_352780_Human_Eggs.jpg" /></a></div>
İnsanların zeki, güzel ve başarılı olanlarının seçilip klonlanması, hasta çocuklara doğmadan önce müdahale edilmesi, taşıyıcı annelerin, babası sperm bankasından market reyonundan ürün seçer gibi seçilen çocukların varlığı, bunlardan bazıları mevcutta örneği bulunmayan fakat belki de yakın zamanda olabilecek farklı özelliklerde biyoteknoloji alanında gelişmelerin örneklerin en uçları. Bu konuların sınırları tartışılırken bireylerin özgürlükleri ve bir takım şeyleri yapma hakları olduğu gibi masum bir düşünce zemininden yola çıkılmış olsa dahi, tüm insanlığı ve geleceğini ciddi şekilde etkileyecek olan türden gelişmeler o kadar hızlı ki bir çok yönüyle tartışılmadan, olası sonuçlarına bakılmadan uygulamaya geçiriliyorlar çoğu zaman. Netice olarak şu an olmasa dahi ilerde bu tür gelişmeler sistematik olarak planlanmış ve optimize edilmiş insan 'üretimi' alanlarının açılmasına ve akabinde pazar oluşmasına dahi zemin hazırlayacaktır.<br />
<br />
Tam bu noktada aklıma Jude Law'ın başrolünde olduğu 'Repo Man' filmi geliyor. Filmde organ bankasından taksitli olarak para karşılığı organ alan hasta insanlar ve onların paralarını ödemediklerinde canlı iken vücutlarından organlarını alan yasal bir şirket çalışanın insancıl olmayan ama gelecekte olması muhtemel hikayesini anlatıyor. Şu an mevcut olan bir çok şey, eskiden birer bilim kurgu konusu değil miydi zaten?<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNLVrOvSH13as0hwH_voDEBGzKQLgjJQ2H6PCeYuogqDKA4kw37hEf1XZsLDr7q0DB6XjG87K7kKLNmQZHONVtv6yCAXG3YAzq7tXwjIbjZrU53zIcd2iztUGDf28CKQX4dTt0tYyrInDE/s1600/repo-men-jude-law.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNLVrOvSH13as0hwH_voDEBGzKQLgjJQ2H6PCeYuogqDKA4kw37hEf1XZsLDr7q0DB6XjG87K7kKLNmQZHONVtv6yCAXG3YAzq7tXwjIbjZrU53zIcd2iztUGDf28CKQX4dTt0tYyrInDE/s320/repo-men-jude-law.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfrXAZuxN7s9tjBQNIlvfFg7HFGr0N-bHcm-chOnesNytrN30o8bIGTqtBex3VzYd95d09w9p2lMxvy67-iRkgBHYuROiJgPBZLMhGa3j1HcQeAHQ1pmq7F-pcSCEXenfJoAc1IkvgYo3-/s1600/repo_men08.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfrXAZuxN7s9tjBQNIlvfFg7HFGr0N-bHcm-chOnesNytrN30o8bIGTqtBex3VzYd95d09w9p2lMxvy67-iRkgBHYuROiJgPBZLMhGa3j1HcQeAHQ1pmq7F-pcSCEXenfJoAc1IkvgYo3-/s320/repo_men08.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Bilim sayesinde insanlığa sunulan gelişme ve faydalı ilerlemeler tabi ki kullanılmalı fakat bazı noktalarda çok iyi tartışılmadan uygulamaya geçirilen ve iyi olduğu düşünülen uygulamalar, ilerde insanlığın sonunu hazırlayan daha iyimser olursak insan türüne zarar veren sonuçlar oluşturabilirler. En basit eşyayı bile satın alırken tüm yönleri ile inceleyen insanoğlu bu denli önemli ve büyük kitleleri etkiileyen sonuçları olan konuları düşünüp, tartışmadan olası etkilerini konuşmadan uygulama yolları araması çok da mantıklı gözükmüyor.<br />
<br />
Kitap biraz daha uzun ve etik/ahlak anlamda derinlikli incelemeye sahip olabilirdi, bu bir eleştiri değil sadece konuya doyamamak da denilebilir. Bu konular hakkında düşünen ve yazan insanların olması, konuları gündemde tutmak açısından faydalı. <br />
<br />
Okuyunuz, okutunuz!Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-33590582750374501812013-05-14T17:21:00.000+03:002013-05-14T22:04:06.024+03:00Çalıntı Hayat (The Words)<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">İyi bir yazar olma hayali... Hayaller, istekler varsa bir miktar hırs beraberinde geliyor otomatik olarak. Hırslar yanlış eylemlerde bulunmaya yol açabiliyor çoğu zaman. Ruhi Mücerret’in de dediği gibi ‘<em>dünyaya bağlanmadan, hayatı dolu dolu yaşamak’</em> dengesinin sağlanmasındaki başarının tam da ortasından geçiyor hayat sınavı.</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Sürekli yazan, bu yola bir anlamda baş koymuş hırslı bir genç yazar çeşitli yayınevleri ile görüşerek kitabını yayınlatmayı planlar. Neredeyse tamamından farklı nedenlerden ötürü red cevabı alınca; hem motivasyonu azalır, hem de para kazanmak ve günlük yaşamını devam ettirme zorunluluğuna yenik düşmeye başlar. Paris’de balayında eşiyle birlikte girdikleri bir antikacıda güzel bir deri çanta görürler. Eşi, yazara eski bir deri çantayı hediye eder. Evlerine geri döndükleri bir gece yarısı romanı için yazmaya çalışırken bulduğu eski çantanın içerisinden çıkan bir roman taslağı bundan sonra vermesi gereken çok büyük bir sınavın başlangıcını oluşturur.</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgfblrjYyL99vpQ5_1BPtq58kHeFO0HkF3X4cJk-St8ARlHUYRJEF1eVXebVW-gYlwfYhmD-1CQGsEpst46BTk-w2azhgg-uWnnNSEgZgA3NKTpDquKBQtU1UqbepeH-Wr_1YzlhE6A1MX/s1600/The-Words-Movie_22.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgfblrjYyL99vpQ5_1BPtq58kHeFO0HkF3X4cJk-St8ARlHUYRJEF1eVXebVW-gYlwfYhmD-1CQGsEpst46BTk-w2azhgg-uWnnNSEgZgA3NKTpDquKBQtU1UqbepeH-Wr_1YzlhE6A1MX/s320/The-Words-Movie_22.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5nKpW-7-Hrww6qN9RPPB4uOkZ5GZJU0HGEb_rh6mmytp8mBvMYjg15vVOxv4gEX3yaYWeHEd3R3Zs6-qaOXekfiynXnVj29GwM6v6QRTwA3z3KWACQV9-y6qZJ3n-PXUF8RkXx67ZKQ0W/s1600/ben-barnes-in-the-words-exclusive-stills.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5nKpW-7-Hrww6qN9RPPB4uOkZ5GZJU0HGEb_rh6mmytp8mBvMYjg15vVOxv4gEX3yaYWeHEd3R3Zs6-qaOXekfiynXnVj29GwM6v6QRTwA3z3KWACQV9-y6qZJ3n-PXUF8RkXx67ZKQ0W/s1600/ben-barnes-in-the-words-exclusive-stills.jpg" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<span style="font-family: Trebuchet MS;"></span><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Neredeyse 50 yıl öncesine ait bir savaşın ortasında yaşamış, aşık olmuş, çocuğunu kaybetmiş gencin çok acı duyduğu bir anda, bir çırpıda yazdığı roman taslağından çok etkilenen yazar, bunu bilgisayarında tek kelime değiştirmeden kopyalar. Yayınevlerinin karşısına bu defa kendi adını taşıyan ama tek kelimesi bile kendine ait olmayan bir roman ile çıkar ve kitabın basılmasına karar verilir. Bundan sonrası tam da beklendiği gibi bestseller olma ve ünlü bir yazar olmayı da beraberinde getirir.</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYgEFxVoB3_doYlcH69urmscj765AL3OASPe7UKKNWXRU2z4vFoFQn4iwPJq7NdoKdqdYM4tvOXb4gLCS-p7A4xlD5g82XFO9uk6U4dtmeTecS8XtAe4lupGp9WrVoW4ittu46MZytyvNG/s1600/B22+tapu+001.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYgEFxVoB3_doYlcH69urmscj765AL3OASPe7UKKNWXRU2z4vFoFQn4iwPJq7NdoKdqdYM4tvOXb4gLCS-p7A4xlD5g82XFO9uk6U4dtmeTecS8XtAe4lupGp9WrVoW4ittu46MZytyvNG/s320/B22+tapu+001.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Rüya gibi bir hayatın yanında daha da hızlı olarak gerçek hayat bir şekilde ilerlemektedir. Bir gün parkta artık yaşlanmış olan romanın esas yazarı, kitabı kopyalan genç yazar ile bilinçli bir karşılaşma ve konuşma yapar. Yaşlı yazarın köşeye sıkıştırması ve sorularına maruz kaldıktan sonra kitabın onun olmadığını itiraf eder genç ve hırslı yazarımız.</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrVJBz6l5G3UB_uCi1To8nNJznEdicSDgMJHx538ue4392AEcBbc1HmhFDUuld3oqKnHPmnD7ILHhTjF6xwOcVBzkPo8ZRzl8LUCOMXzHdpv3H_v-3hdLT1evbFr80U89lZLZJAXLYMzPh/s1600/The_Words_FilmStill2_Bradley_Cooper_Jeremy_Irons_By_Jonathan_Wenk.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="224" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrVJBz6l5G3UB_uCi1To8nNJznEdicSDgMJHx538ue4392AEcBbc1HmhFDUuld3oqKnHPmnD7ILHhTjF6xwOcVBzkPo8ZRzl8LUCOMXzHdpv3H_v-3hdLT1evbFr80U89lZLZJAXLYMzPh/s320/The_Words_FilmStill2_Bradley_Cooper_Jeremy_Irons_By_Jonathan_Wenk.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Film tam burda düğümü çözer gibi olsa da bu noktada bir yol ağzına gelerek, deyim yerindeyse bir çatal daha yaparak marjinalleşir. Bu tarz aksiyonlar riskli ve filmi ya batıran ya çıkaran aktiviteler olarak karşımıza çıkıyor. Fazlaca spoiler vermeden ve tamamını anlatmadan aslında bu iki yazardan oluşan hikayenin, başka bir yazarın hayatının bir parçası olduğunu da filmin sonunda anlıyoruz. Bu noktada film zaten orjinal ve doluyken, daha da orjinalleşerek sonuna dek seyirciyi sürükleyen bir olay örgüsüyle devam ediyor. Konu edebiyat olunca ve filmin konusu olan romanın da filmde detaylarına girilmesi ve sağlam hikayesinin olması gibi nedenlerden ötürü toplamda çok güzel bir film karşımıza çıkmış oluyor.</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><a href="http://www.imdb.com/title/tt1840417/?ref_=fn_al_tt_1">IMDB</a></span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<object class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://img.youtube.com/vi/gjmrDDD9o_k/0.jpg" height="266" width="320"><param name="movie" value="http://youtube.googleapis.com/v/gjmrDDD9o_k&source=uds" /><param name="bgcolor" value="#FFFFFF" /><param name="allowFullScreen" value="true" /><embed width="320" height="266" src="http://youtube.googleapis.com/v/gjmrDDD9o_k&source=uds" type="application/x-shockwave-flash" allowfullscreen="true"></embed></object></div>
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-10244048031643980182013-05-09T22:05:00.002+03:002013-05-09T22:29:01.372+03:00İmkansız Öyküler<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieyVJPqW4v4BJXJVCKaOOwK2lgP64mB54gvxvrj4AqT-yUzDfMxZXKpDy9X6QfWTgP7YkB-c8kfkb3semfQuCx2atQjSX-tqIvi0Quhd6Z6x0g8I8_kGTQxw0ZWkgn5rQldakLxgyCieBA/s1600/de%C4%9Firmen.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEieyVJPqW4v4BJXJVCKaOOwK2lgP64mB54gvxvrj4AqT-yUzDfMxZXKpDy9X6QfWTgP7YkB-c8kfkb3semfQuCx2atQjSX-tqIvi0Quhd6Z6x0g8I8_kGTQxw0ZWkgn5rQldakLxgyCieBA/s320/de%C4%9Firmen.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: left;">
Tasvir içermeyen, olay kurgusu bulunmayan öykü olur mu? Olursa nasıl yazılır, ne anlatır? 'İmkansız Öyküler' Rasim Özdenören'in diğer kitaplarından da farklı, 2-3 sayfalık yaklaşık 80 adet modern öyküden oluşan okunması gereken bir kitap. Benim favori listemde yoktu, iş yerinde dahil olduğum edebiyat kulübü ile birlikte topluca alıp okuduğumuz bir kitap.<br />
<br /></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: left;">
Geçmişe veya içinde bulunulan an'a ait noktaların bir atmosferi oluşturması ile öyküler örülmüş. Bu nedenle yazar öyküler için: 'imkansızın yoklanması' tabirini kullanıyor. Okurken hissettiğim de yazarın tabirinin paralelinde, bir fotoğraf karesindeki durum ve duygular hakkında çok kısa ve o an'a, içinde bulunulan duyguya yerleşecek şekilde kısa hikayeler yazılabilir, öyküler tam da bunu yapmış gibi duruyor. İşlenen temel duygular: arayış, özlem, umut ve gerçekler. Çoğunlukla boşlukta asılı duran, amaçsız veya çıkmazlarda dönenip duran karakterlere rastlıyoruz.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="" style="clear: both; text-align: left;">
Ağrı/acı eşiği gibi; yaşananlar, yabancılaşmalar ve arayışların da ruhumuza olan etkileri bireylerin bilinç düzeylerine göre farklı derecelerde hissediliyor ve yaşanıyor. Tüm bu kaybolmuşluğun neticesi farklı şekillerde dışarıya yansıyor; kimi sanat eserleri veya düşünceler üretirken, kimi de alışveriş seansları ile oyalanıyor.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCDcx6WCIp3h7TQ8sFJJDUJwjzLeM-KT6fLekuDyWXFF24JhARpkMDiYg9RxPRHq4kZLL7ORt7YFN1QeOmEpoz36I90MIGGRz9eDRPMovnYUp6PYGTWDDVKSAnnBWMobUy2Rsz7fwHbin6/s1600/rasim.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="212" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCDcx6WCIp3h7TQ8sFJJDUJwjzLeM-KT6fLekuDyWXFF24JhARpkMDiYg9RxPRHq4kZLL7ORt7YFN1QeOmEpoz36I90MIGGRz9eDRPMovnYUp6PYGTWDDVKSAnnBWMobUy2Rsz7fwHbin6/s320/rasim.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div>
Bazı öyküleri o kadar çok sevdim ki, bunları buraya olduğu gibi yazmak istiyorum ama bunun doğru olmadığını düşündüğümden, kitabı alarak okumayı ve üzerinden zaman geçtikten sonra tekrar okumayı tavsiye ediyorum.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<b><i>'Fanus diyorsun fanus şimdiki zamana atıfta bulunan bir yeniyetme icadı onun asıl adı kuyudur ...'</i></b></div>
<div>
<b><i><br /></i></b></div>
<div>
<b><i>'Kuytuların tablosunu kelimelerle ve kelimelerden oyup çıkarmaya çabaladım.'</i></b></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<b><i>'Belki direnmenin, saldırışın erkekçe hazzı tadılmak istenir bir daha solumak, o solukla ciğerleri şişirip son bir devinimle dünyaya meydan okumak için...'</i></b></div>
<div>
<b><i><br /></i></b></div>
<div>
<b><i>'Dünya hazlarında tadılacak hiçbir şeyde insanın gözünün olmadığı bir doymuşluk haliyle uzaklar, ufuklar taranıyor... '</i></b></div>
<div>
<b><i><br /></i></b></div>
<div>
<b><i>'Bir şeyin haddi aşınca zıddına dönüşeceğine ilişkin kadim söz, en çok ışık için geçerlidir. Öylesine yokmuş gibi ortalığı sarıp sarmalamıştır ki, bu ışık şelalesi gözü kör eder.'</i></b></div>
<div>
<b><i><br /></i></b></div>
<div>
<b><i>'Kendini yollara vurdu, kitap sayfalarında milyarlarca kilometre yol kat etti...ve sonunda, işte, burada, bu daracık odanın lekeli duvarları arasında konuktu..konaklıyordu...'</i></b></div>
<div>
<b><i><br /></i></b></div>
<div>
<b><i>'Kararlama kıbleye diz üstü çöküp şöyle en dibinden gelen bir fısıltıyla dünyayı dolduran bir 'estağfurullah' çekmeye ne dersin?'</i></b></div>
<div>
<b><i><br /></i></b></div>
<div>
<b><i><br /></i></b></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-48193486917413422302013-05-03T10:09:00.004+03:002013-05-03T10:09:39.133+03:00Pazarları Hiç Sevmem<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Pazarları Hiç Sevmem</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Hani başlangıcında çok iyi, tam benim zevkime uygun dedirten filmler vardır ya, bu film de onlardan biri. Baştan konusunun ilginçliği, oyuncuları ve benim için özellikle Melisa Sözen ile iyi başlayan, kazandığı krediyi ise ilerledikçe yavaş yavaş eriten bir film oldu diyebilirim.</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKVCGNpbEj3sdfMFJqJI3iaBAYgsrichVU2dMmI_149_hYQEvovtL7rHRCIraSdRm092Qt5oeYBNvYfdQaGpbLCYlAsUqfXxo9sYhFaLHuSQ4EO8NOdCGDWaiaJ1HcY35Ydn1KzJR9V3Lb/s1600/1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="157" lwa="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKVCGNpbEj3sdfMFJqJI3iaBAYgsrichVU2dMmI_149_hYQEvovtL7rHRCIraSdRm092Qt5oeYBNvYfdQaGpbLCYlAsUqfXxo9sYhFaLHuSQ4EO8NOdCGDWaiaJ1HcY35Ydn1KzJR9V3Lb/s320/1.jpg" width="320" /></a><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Müdahale şansım olsaydı bir kaç ufak değişiklik ile bu film çok daha iyi bir hale getirerek, kurtarabilir ve tam da o kafamda izlemeyi beklediğim film haline dönüştürebilirdim. Bir tarafta evlenecek bir kız, onu düğüne hazırlayan aile ve arkadaşları; diğer tarafta ise babası hastanede olan iki erkek kardeş ve cenaze hazırlıkları. Bu anlamda hayatın içinden iki farklı güçlü noktayı yakalayarak film zaten iyi bir yerden başlıyor. Tüm bu iyi başlangıç ve oyuncu kadrosu üzerine konu olarak, hasta yatağındaki babanın eski araba tutkusu ve işsiz, aşksız bir kızın hayalleri, yaşamı ile bu noktalar gayet iyi genişletilmiş ve senaryo içinde birbirine bağlanarak sağlam bir zemin yakalanmaya çalışılmış.</span></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguwAt279049fiz8uqiGnY40r9qiVqqtLAJ1c5XqfBzJdW9bUQScuifXrLN-AycY9bCL2e37Zz8uMn1iuYZdY6JH7NL4gE9gOfRuXyOaTfalrD6NIgMSY8ycibIRAH3HnYBazaAZGW6Ufse/s1600/4.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; cssfloat: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="180" lwa="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguwAt279049fiz8uqiGnY40r9qiVqqtLAJ1c5XqfBzJdW9bUQScuifXrLN-AycY9bCL2e37Zz8uMn1iuYZdY6JH7NL4gE9gOfRuXyOaTfalrD6NIgMSY8ycibIRAH3HnYBazaAZGW6Ufse/s320/4.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Film hakkında düşüncelerim tam da baba karakterinin gömülmesinden sonra ortaya çıkan o efsunlu sahnelerden, yani arabanın sürekli olarak sürücüsüz hareket etmesinden sonra değişti diyebilirim. Bu tür efsunlu, hayaletli ve perili sahneler biraz romantik komedi tadında olan filmlerde sanıldığı kadar da iyi durmuyor. Yabancılaşmaya başlıyor izleyici ve sonuçta filmden kopuş! Sanırım tam olarak filmin türünü oturtamamaktan kaynaklanan sorunlar neticesinde oluşan bir his: sanat filmi mi, romantik komedi mi, dram mı net bir yanıt yok.</span></div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<br /></div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Düğünden cenazeye geçen bir grup genç, yaşlı adamın araba tutkusu, iş arayan kızın hem işi hem de aşkı bulması gibi naif ve romantik film karakteristik özelliklerine sahip olsa da film tam olarak çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Hakkında okuduklarım ve fragmanı daha fazlasını vadediyordu. Sonuç olarak zaman kaybı, sıkıcı diyemeyeceğim ama umduğum kadarını bulamadığım başlangıcındaki sağlam zeminden ve fikirden yavaş yavaş uzaklaşan bir film oldu.</span></div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">
<br /></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-61417541792454304162013-04-24T20:44:00.003+03:002013-04-26T08:09:26.949+03:00Zeytin Ağaçları Altında<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Zeytin Ağaçlarının Altında</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Rüya içinde rüya olan Inception filminin, film içinde film versiyonu çok önceden çekilmiş meğer. Kiyarüstemi ilk defa uygulanan ilginç bir yöntemi deniyor filminde. Yönetmen ve ekibi, depremden büyük zarar gören bir köye film çekmeye giderler. Film çekimleri öncesinde bir grup insan arasından oyuncuların seçilmesi işi ile film başlar. Daha sonra film, içinde çekilen film ile bağlantı kurarak, bu ikisi arasında bir belgesel tadında gelir gider.</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Filmi ilginç kılan bir unsur; baş rolde oynayan erkek oyuncunun gerçek hayatta sevdiği fakat ev sahibi olmaması nedeniyle evlenemediği kız ile baş rolü paylaşmasıdır. Filmde çift evlidir ve köyde yaşamaktadır.</span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfWWCqBvR6l3igiWivkbfTboZ37cJc2HsDpsX1p6AAThyphenhyphen6Wt0H3dRFchwRvPg0w349pmFMRkkrsejarluCazCkSq_v2HBxx5Rp_xPHUrTyFRn3pEEZengQzkAAMxHJGxY6UR_WfE-Kqsia/s1600/44.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" dua="true" height="244" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfWWCqBvR6l3igiWivkbfTboZ37cJc2HsDpsX1p6AAThyphenhyphen6Wt0H3dRFchwRvPg0w349pmFMRkkrsejarluCazCkSq_v2HBxx5Rp_xPHUrTyFRn3pEEZengQzkAAMxHJGxY6UR_WfE-Kqsia/s320/44.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">Film hakkında yazılanları okuduğumda çok etkilenmiştim. Gerçek hayatta ev sahibi olmadığı için, köyün durumu yerinde olan bir ailesinin kızını seven fakat evlenemeyen gencin film icabı onlar hakkında hiçbir şey bilmeyen yönetmen ve film ekibi tarafından kız ile birlikte baş rolü oynamak için seçilmesi çok etkileyici gelmişti. Diğer bir etkileyici noktayı ise erkek oyuncu yönetmen ile film içinde çekimler bittikten sonra sohbetleri esnasında anlatıyor: depremden bir gün önce sevdiği kızın ailesi ile konuşarak durumu açan genç evi olmadığı için evlilik konusunda red cevabı alır. Bunun üzerine üzülür ve zenginliğin, evin her şey olmadığını düşünerek kırgınlığını aileye karşı da ifade eder. Aynı gece gerçekleşen depremde tüm köy halkı evsiz kalınca hepsi bir gece içinde aynı sosyal konuma çekilmiş olurlar.</span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNex2HFYX3S5neppHVO0PVeZ90vtCAuaR9cs3RWnh1wu2mI0tRVhuGC8-ZhPGHwsdTt4F_1T2kB5TkqxY-t-Pd8hFqL3zMU8bYRNFeo2gieguJsyUFmBQ-HF4oCo-XRuOhKcc2QoCzl-c_/s1600/22.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" dua="true" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNex2HFYX3S5neppHVO0PVeZ90vtCAuaR9cs3RWnh1wu2mI0tRVhuGC8-ZhPGHwsdTt4F_1T2kB5TkqxY-t-Pd8hFqL3zMU8bYRNFeo2gieguJsyUFmBQ-HF4oCo-XRuOhKcc2QoCzl-c_/s320/22.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;">İran sinemasının incelikli, su gibi akıp giden filmlerinden biri daha. Yönetmeni (Abbas Kiyarüstemi) film içinde yönetmenin kendisini oynamıyor fakat tüm film ekibi ve çekim süreçleri doğal ve gerçekte olduğu gibi yansıtılmış. Aynaya ayna tutarak bakmak gibi ilginç bir deneyime imza atmış yönetmen.</span><br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxOcfvO2FixysCLRRKk-ZsDUpXSwof8CJ55pOeVpOuMwwUfoiNalgam0wbYDSueS_LRe6sV7Cy0uOrihcypxahAfXgGaKlVXfTNOV4rHdE6h33rsOmknunbZlZmtsT9UKahftF3xz660yJ/s1600/33.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" dua="true" height="193" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxOcfvO2FixysCLRRKk-ZsDUpXSwof8CJ55pOeVpOuMwwUfoiNalgam0wbYDSueS_LRe6sV7Cy0uOrihcypxahAfXgGaKlVXfTNOV4rHdE6h33rsOmknunbZlZmtsT9UKahftF3xz660yJ/s320/33.jpg" width="320" /></a></div>
<span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "Trebuchet MS", sans-serif;"></span>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-82684762281952981352013-04-21T23:36:00.001+03:002013-04-22T20:13:18.364+03:00Baskıdan sanat doğar mı? Alternatif SinemaCihan Aktaş'ın 'Şark'ın Şiiri: İran Sineması' adlı kitabı İran sinemasının tarihsel gelişimini, bu gelişim ile birlikte ortaya çıkan değişiklikleri ve getirdiği problemleri halk, yönetim, sanatçılar ve yönetmenler açısından ele alınışını konu edinmiş. Bir ülkenin tarihi ve geçirdiği dönemleri anlamak sinemasını inceleyerek de mümkün olabiliyor.<br />
<br />
Sinemanın gelişimi süreci anlatılırken bugün barındırdığı o karakteristik özelliklerin aslında temelde nasıl oluşmuş olduğunun açılımını yakından görmek mümkün. Bu anlamda kitap öğretici. Okurken hem bir ülkenin tarihine, hem de bu kadar ödüllü ve gerçekten iyi filmler çıkartabilen, üstelik bunları yaparken diğer ülkelerde bulunmayan bir takım gerçekler ile de baş edebilen bir sinema endüstrisine yakından bakabilmek ve en önemlisi anlayabilme şansına erişiyor okuyucu.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMLNtkz3MRM5s0mk488tFD_JpoOk5UhYVGxvNSkUQgUZS56nXRsBf4TrBwEWzMQ2fAtAGhyuefoNXzUa59VvkwtNwxJM9JQmHBHMYtWo-fg7maUyfHVH6tdAzNxT2KD3MafTs89ZjKkEV7/s1600/baran-poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMLNtkz3MRM5s0mk488tFD_JpoOk5UhYVGxvNSkUQgUZS56nXRsBf4TrBwEWzMQ2fAtAGhyuefoNXzUa59VvkwtNwxJM9JQmHBHMYtWo-fg7maUyfHVH6tdAzNxT2KD3MafTs89ZjKkEV7/s320/baran-poster.jpg" width="223" /></a></div>
<br />
<br />
Dini filmler ne içerir, dindar sinema nedir? Dini film olur mu? Batı kökenli bir sanat dalı olan sinemanın müslüman ülkelerinde kendi değer yargılarını ve zeminini oluşturarak var olması mümkün müdür? Namaz kılan insanlar, dinsel öğeler, ayetler gibi unsurlar barındırması ile bir film dini olabilir mi? Müslüman bir ülkede üretilen filmlerin dini olması bir gereklilik midir? Sinema yerine farklı araçlar mı dini amaçlara hizmet etmelidir gibi soruların cevaplarını farklı fikirler açısında ele alıyor ki kitabın en güzel ve dolu kısmı burasıdır diyebilirim.<br />
<br />
Filmler dini unsurlar barındırmadan da insanlığa bir çok insani değeri intikal ettirebilir, bunu yaparken kullandığı yöntemler konusunda özgür olmalıdır. Örneğin kötülüğe çok yakından bakarak da iyiliğin ve erdemli olma halinin anlaşılabileceğini düşünen yönetmenler var. Ayrıca filmlerde kullanılan ve belirli bir kesime ait olduğu düşünülen öğelerin diğer izleyiciler tarafından 'taraflı' olarak da algılanması ulaşacağı kitleyi hem kısıtlar, hem de zaten aynı düşüncelere sahip olan izleyici kitlesi tarafından izlenmesinin bir neticesi olarak da 'propaganda' aracına dönüşme tehlikesi oluşur. Bu sadece dini unsurlar için değil aynı zamanda, alt metininde sosyolojik bazı meseleler, politika gibi konular barındıran filmlerde de ortaya çıkıyor. Hollywood filmleri bu duruma ait en fazla örnek barındıran filmlerdir örneğin.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQCBUJb3zu8OGN3hNsjIGD6qe9mV8zq0BQFh4g345ZcKmTBoRwb9P9_Hq_UMquiBTrX7yyjpK8ttpIai-yEV8MDxVNC3PDscX9f89QxZVAbZjr-cspgXpi8JX6hHdUGktkObDgjWS27P2e/s1600/taste-of-cherry-poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQCBUJb3zu8OGN3hNsjIGD6qe9mV8zq0BQFh4g345ZcKmTBoRwb9P9_Hq_UMquiBTrX7yyjpK8ttpIai-yEV8MDxVNC3PDscX9f89QxZVAbZjr-cspgXpi8JX6hHdUGktkObDgjWS27P2e/s320/taste-of-cherry-poster.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Kadının sinemada yeri nedir, kadınlar filmlerde ne yapabilir ne yapamaz? Sinemanın en büyük ve en önemli kısıtlarından birini oluşturan bu nokta için, benim daha önce hiç düşünmediğim oysa sinemanın baş etmek zorunda olduğu bir sürü örneği de kitap barındırıyor kitap. Kadın erkek ilişkisinin sınırlı bir şekilde ele alınışı ile özellikle aşk filmlerinde kavuşma sahnelerinde erkek ve kadının birbirine sarılamaması, kavuşmalarda kız erkek kardeşlerin sarılması sahnesinde örneğin kadın olanın erkek kılığında çekilmesi, başı açık kadın gösterilememesi yönetmenlerin bazı duyguları senaryo üzerinden filme yansıtması inanılmaz derecede zorlaşıyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9ubUZmAXmAVsF3p_yN3FA90MgVh-ZaKs0vPCJdcxjYq7ttWo3JpGQS9hUgiE0QLQtblVbjPQb0TS9Dv1JXcHyJL8yTI6I-6WhUGElSpDd-fqZ7BUvAgD65wOL3jz422RDIZRwxQ7_3L_M/s1600/a-separation.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="202" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9ubUZmAXmAVsF3p_yN3FA90MgVh-ZaKs0vPCJdcxjYq7ttWo3JpGQS9hUgiE0QLQtblVbjPQb0TS9Dv1JXcHyJL8yTI6I-6WhUGElSpDd-fqZ7BUvAgD65wOL3jz422RDIZRwxQ7_3L_M/s320/a-separation.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Halkın sinemaya bakışı konusunda da farklı kesimler ve sahip oldukları fikirlere değinilmiş. Bir kısım tamamen sinemaya karşıyken, zamanla yumuşayarak sinemanın dini yaymaya hizmet etmesi gerektiğini ve bu anlamda dini filmler üretmesi gerektiğini düşünüyor. Diğer bir kesim ise sinemanın insanlığa hakikati güzel duygu ve düşünceler vermesi ile zaten bu amaca hizmet edebileceğini vurguluyor. Bir kesim de özgür bir içerik ile sinema sanatını desteklemekte.<br />
<br />
İran sineması baskı rejimine, teknik ve maddi yetersizliklere rağmen evrensel sinemanın bir parçası olabilmiş ve kendini ispatlamıştır. Bu bakımdan ilginç bir örnek oluşturmaktadır. Baskıdan da sanatın doğabileceğinin nadir örneği olarak düşünülebilir. Bir diğer karakteristik özellik olarak da İran sinemasının oyuncu sineması olmadığını söyleyebiliriz. Hollywood sinemasında çok fazla rastlanan, 20-30 oyuncu ile filmlerin büyük çoğunluğunun çekildiği ve oyuncuların da genellikle aynı tarz filmlerde yer aldığını düşünürsek, İran sinemasında filmler konuları ve sanatsal yönleri ile o kadar ön plandalar ki oyuncular geri planda kaldıklarından hem çok ünlü olamıyorlar ve daha çok da figuranlar ile çekilen filmler ağırlıkta oluyor.<br />
<br />
Kitabın sonlarında İran sinemasının en güzel filmlerinden seçilmiş bazı fotoğraflar bulunuyor, ayrıca kitap boyunca çok sayıda filmin kısa olarak anlatımı ve hakkında yazılar yer alıyor. Bu anlamda da iyi filmler için hazır bir kaynak özelliğinde kitap.<br />
<br />
Sinemaya, sinema tarihine, sosyolojiye ve bu güzel filmlerin oluşum sürecine yakından bakmak isteyenler için çok güzel bir kitap.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-18677298065533936292013-04-16T22:06:00.002+03:002013-04-16T22:06:51.724+03:00Hızlandıkça AzalıyorumBir yaşlılık hikayesini Norveç'li yazar Kjersti Skomsvold ilk romanında konu edinmiş.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl0QQwFURHMs_MvTXjT4XqM2ojaOSWm84mMmjfI0zYpDmSZFNTI4XoxDBjo0mMakGlnsy5DDR_Ndiwiq0QYfxeEp8lVcHz35PbMXxdq6OASRKdJt2amnhZ8XPqMNxJwvrBIUFz2mUEfCoB/s1600/kjersti.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjl0QQwFURHMs_MvTXjT4XqM2ojaOSWm84mMmjfI0zYpDmSZFNTI4XoxDBjo0mMakGlnsy5DDR_Ndiwiq0QYfxeEp8lVcHz35PbMXxdq6OASRKdJt2amnhZ8XPqMNxJwvrBIUFz2mUEfCoB/s320/kjersti.jpg" width="248" /></a></div>
<br />
Mathea ile Epsilon yaşlı bir çifttir, çocukları olmadığından yaşlılıklarında birbirlerinden başka kimseleri bulunmamaktadır. Epsilon bir istatistik kurumunda çalışmakta olan ve eşi Mathea'ya bağlı, tam emekli olduğu gün ölen bir karakterdir. Mathea ise hiç çalışmamış, sosyal olmayan ve toplum ile uyum konusunda sorun yaşayan bir kadındır.<br />
<br />
Romanı okurken hoşlanmış olsam da, tam anlamıyla bana hitap ettiğini düşünmüyorum. Genç bir yazarın yaşlı bir çiftin hayatlarına ve düşüncelerine ait detayları bu denli iyi bir şekilde aktarabilmesini başarılı buldum ve ilgimi çekti. Özellikle Mathea karakteri nadiren evden çıkan, kocasından başka hayatında kendini açabildiği kimsesi bulunmayan, komşuları ile karşılaşmamaya özen gösteren ve hayatı boyunca hiç telefon ile aranmamış ilginç bir karakteri temsil ediyor. Bir anlamda toplumun büyük çoğunluğunun içinde bulunduğu faaliyetlere tam olarak katılmaması da onu toplum içinde rahat hareket etmek ve sosyalleşmekten alıkoymuş, diğer yandan bir takım psikolojik sorunları olduğun aşikar karakterin.<br />
<br />
Toplamda kitap okunmayı, içerdiği detaylar ve çalışılmışlığı ile hak etmiş olsa da, duygu aktarımı konusunda çok başarılı olduğunu düşünmüyorum. Bunun en temel sebebin de kuzey ülkelerin sinema ve edebiyatında genel olarak duygu aktarımı konusunda diğer dünya edebiyatı ve sinemasına nazaran zayıflıklara sahip olduğu düşüncesine kapılmış olmamdır.<br />
<br />
İyi okumalar.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOAkBA8AVF14yGIRiWyRqsef_AZslHkwn3UCgo8Wfo3YAq8DkMqhYi_WVBqXPwQvDPnofUeYTe9mCaqM0TSmecJtsQ91LKbjwx0QidxFIWcRoSvCHt5B1itjhPWP4AOE12xALTSrWKgOzK/s1600/h%C4%B1zland%C4%B1kcaazal%C4%B1yorum.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOAkBA8AVF14yGIRiWyRqsef_AZslHkwn3UCgo8Wfo3YAq8DkMqhYi_WVBqXPwQvDPnofUeYTe9mCaqM0TSmecJtsQ91LKbjwx0QidxFIWcRoSvCHt5B1itjhPWP4AOE12xALTSrWKgOzK/s320/h%C4%B1zland%C4%B1kcaazal%C4%B1yorum.jpg" width="207" /></a></div>
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-16450238493345841292013-04-07T22:37:00.001+03:002013-04-07T22:37:18.062+03:00Tepenin ArdıHikayesi oldukça sağlam ve izleyici tüm film boyunca canlı tutan, aldığı övgüleri hak eden gayet iyi bir filmdi.<br />
<br />
İnsanlık halleri, ikiyüzlülük, yalan, aldatma gibi bir yığın kocaman ve ağır duyguları, yalıtılmış bir ortam olan filmin geçtiği dağ başında olduğu gibi ve gerçekçi olarak filme çok başarılı bir şekilde aktarılmış. Bu sebeple de bundan sonraki işlerini de merakla bekleyeceğim bir yönetmen Emin Alper.<br />
<br />
Hikaye o kadar iyiydi ki, güçlü hikayenin çok iyi kullanılmış bir sinema diliyle buluşmasından ortaya nasıl güzel likte bir sonuç çıkarsa, tam da öyleydi film.<br />
<br />
Anneleri ölmüş olan ve babaları ile yaşayan iki erkek çocuğu. Bunlardan büyük olan, Zafer muhtemelen askerlikte ağır bir travma geçirmiş ve ilaç kullanıyor. Küçük olan ise tam bir ergen, silahlara meraklı, başına buyruk ve ukala. Babaları ile birlikte dedesinin yanına dağ başında bulunan küçük eve geliyorlar. Dedeleri ile kalan bir aile var, işlere yardım eden. Meryem, eşi ve iki çocuğu. Meryem'in oğlu Sülü çobanlık yapıyor, o yalıtılmış insansız yerde bile, evde değil kendi özel kulübesinde çoban köpeği ile birlikte kalacak kadar içine kapanık.<br />
<br />
Dede karakteri yörükler ile kafayı bozmuş. Dediğine göre tepenin ardında yörükler bulunuyor ve onun ekili yerlerinde sürülerini otlatıyorlar, zarar veriyorlar. Başına taş düşse yörüklerin yaptığını düşünüyor. Kavaklarına zarar verildiğini görünce de önce yörüklerden şüphelense de, yanında çalıştırdığı Meryem'in eşinden şüphelenmek hiç aklına gelmiyor. Düşmanını tam anlamıyla kendisi yaratıyor ve dedenin bakış açısı kaynaklı bir sürü olaylar gelişiyor filmde. Bir çoğu düşündüğü gibi değil ve failleri aile içinden ve yakınlarında bulunuyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinF4outx-Ud6aKqOxnMv16f7TQvnpYESYTKsYEfaYH1jO3hyphenhyphenSg8wJALV9o735fHgcf-xkP7Tnru9GFwATpKtx4zgP2GBg-ia9IHp8WY_zV-O_jvkFJN7lsUOVT_LJ0h5-ILGjT72CIsx_t/s1600/tepenin-ardi-berlin-de-gorucuye-cikti-3351208_1324_300.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinF4outx-Ud6aKqOxnMv16f7TQvnpYESYTKsYEfaYH1jO3hyphenhyphenSg8wJALV9o735fHgcf-xkP7Tnru9GFwATpKtx4zgP2GBg-ia9IHp8WY_zV-O_jvkFJN7lsUOVT_LJ0h5-ILGjT72CIsx_t/s1600/tepenin-ardi-berlin-de-gorucuye-cikti-3351208_1324_300.jpg" /></a></div>
<br />
Paranoya ve bir fikre sorgusuz inanmanın sonuçlarını izleyici dehşet içinde görüyor filmde, temelde filmin konusu bu. Sos olarak ise, torunu Caner'in dürüst olmayışı ile Sülü'nün köpeğini vurduğunu söylemeyişi, buna karşılık sinirlenen ve üzülen Sülü'nün bu olay üzerine bir de annesi ile Caner'in babasını görmesi sonucunda tam bir felakete sürükleniyorlar. Caner'in babasının da 'kötü' yörükler diye bahsettiği o sahnede, kendisinin Meryem'e yaptığı kötülük de seyiricinin aklına ilk gelendir o sahnede.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWRJUtVQNKHvf95LjIkRRuLkxB8Uu9-1Mxa-rLIUo1ighNwJ6KyaCe7S98kc5wZB4uKBBnzN9BfwYviXhlGljqQodVmV3_uVlaw6q7FgtHmccELtQhi2_jk4BbApq_d6WOm4h03NWUJyoo/s1600/bth03.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="170" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWRJUtVQNKHvf95LjIkRRuLkxB8Uu9-1Mxa-rLIUo1ighNwJ6KyaCe7S98kc5wZB4uKBBnzN9BfwYviXhlGljqQodVmV3_uVlaw6q7FgtHmccELtQhi2_jk4BbApq_d6WOm4h03NWUJyoo/s320/bth03.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Filmin iki çok güçlü karakteri olan Sülü ile Zafer'in birbirine hiç benzemeseler de, garip bir benzerlikleri vardı bana göre. İkisi de aynı insanın farklı yönleri gibi tamamlayıcılardı. Zafer'in gördüğü halusinasyonlar ile askerlikte yaşadıklarını sürü ile özdeşleştirmesi, kendi sonunu hazırladı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/9oPEczPPIds?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-24296693933542986572013-03-10T14:56:00.002+02:002013-03-10T14:59:25.791+02:00Absürd Tiyatro Yazarı: Eugene Ionesco<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh58GEpxHSfcEUyLVPjymr3kcOHSS-U2Qs6hcKlC5-nCmq-lRK_rcTDoX4yrzq8Q9nkAcZ1XoClGJAJdIRs3OzLzpqNUMXo9xLzHCuW5kcMihfeW_vnqxYFOo_1VuaSzJY5fqAAjyCOT66C/s1600/ionesco.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh58GEpxHSfcEUyLVPjymr3kcOHSS-U2Qs6hcKlC5-nCmq-lRK_rcTDoX4yrzq8Q9nkAcZ1XoClGJAJdIRs3OzLzpqNUMXo9xLzHCuW5kcMihfeW_vnqxYFOo_1VuaSzJY5fqAAjyCOT66C/s1600/ionesco.jpg" /></a></div>
<br />
Avantajı ve dezavantajları bulunan, kuralları olmayan absürd tiyatro (uyumsuzluk tiyatrosu) akımının önemli isimlerinden biri kabul ediliyor Romen asıllı Fransız Eugene Ionesco.'Cehennnem Günlüğü' adlı kitabı ile tanıştığım, tarzı ilk okuyan için farklı sayılabilecek bir yazar. Oyunlardan birini izlemek de çok hoş olurdu eminim.<br />
<br />
Ionesco bu kitabında zaman zaman oyunlarından, oyun yazma sürecinden ve rüyalarından da bolca bahsediyor olsa da; temel olarak benlik kavramını bir hapis, cehennem gibi algılaması ile bireyin ne yaparsa yapsın kendinden kurtulayamayışını ve toplumda her bireyin aslında nasıl 'toplumdışı' olduğunu da vurgulaması kitabın genel fikirlerini oluşturmuş. Düşüncelerinde ve hatta rüyalarında kendimle şaşırtıcı derecede ortak noktalar bulduğum yazarın, bunları yine de oldukça farklı açılardan ele alarak farklı noktalarını vurgulayarak açıklaması kitabı biraz yavaş bitirmeme sebep oldu. Bu kalınlıkta (166 sayfa) bir öykü veya roman sanırım iki günde bitebilcekken, ancak on gün içinde tamamlayabildim. Kitap için sanki kendi düşüncelerimi tersten okumaya başlamak gibi bir histi dersem belki anlatabilirim.<br />
<br />
Çok fazla laf kalabalığı yapmadan, (bu özelliği tiyatro yazarı olmasından kaynaklanıyor sanırım) tüm bireylerin içinde bulunduğu ama her bireyin malesef fark etmeden 'öylece' yaşayıp gittiği evrensel gerçekleri, duygu sömürüsünü veya dramatik cümleleri kullanmadan aktarmasını samimi buldum. İnsanlığın sorduğu sorular, kat ettiği yollar ve gelişmeler neticesinde 'esas' sorunlarımıza ışık tutamamış olmanın ve sorularımıza cevaplar verememiş olmamızın netliğini ortaya tüm çıplaklığıyla çıkmış. Bence bunun temelinde çok aceleci davranmamız ve geleceğe dönük, şu anı geçiştiren bir şekilde yaşamamız yatıyor. Bunların yanında, bildiğimiz ve gördüğümüz gerçeklerin üzerini kendi yalanlarımızla örtebilmemiz ve neticesinde daha az vicdan azabı duymamız insanlık olarak içine düştüğümüz 'sorunlu' durumu pekiştiriyor. Gerçekleri görmenin de teoride kalması ve pratik hayata etkilerinin çok fazla, ya da istenilen ölçüde yansıtılamaması ile bir kopuş süreci başlıyor. Bu kopuş sürecinin ilerleyen zamanlarda daha da hızlanarak çoğalacağını ve şu an öngöremediğimiz farklı durumlara da yol açacağını düşünüyorum.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-0tOx6Pl6PAY-mOot5qZpUZyQAZ-Oqq3o6ymhjLffH7b9-7wGZ1d2dITH5YPClS9jF5E3Bn45xLn7LgQbvq9dLEpZLwuK-h9UYf_5qDPiirwR92eXq8eh3FY_bEZlNtEvU9dukfU5VG6R/s1600/ionesco-11-portrait-of-playwright-eugene-ionesco_474.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-0tOx6Pl6PAY-mOot5qZpUZyQAZ-Oqq3o6ymhjLffH7b9-7wGZ1d2dITH5YPClS9jF5E3Bn45xLn7LgQbvq9dLEpZLwuK-h9UYf_5qDPiirwR92eXq8eh3FY_bEZlNtEvU9dukfU5VG6R/s320/ionesco-11-portrait-of-playwright-eugene-ionesco_474.jpg" width="262" /></a></div>
<br />
<br />
<b style="font-style: italic;">'Akıl, varlık karmaşasını, yani kaosu bizden gizlemek için yükseltiyor bu duvarları.' </b>diyerek çok önemli bir noktaya daha dikkatleri çekiyor Ionesco. Akıl, insanın sahip olduğu en önemli şeylerden biriyken aynı zaman da en büyük engel olabiliyor. Eksikliğe ve bu noktadaki boşluğa düşmemek için ise; aklın sağduyu ve vicdan ile birlikte kullanılması gerekiyor.<br />
<br />
Kitabın ismi karamsar gibi olsa da, içerik olarak aydınlatıcı ve net. Arka kapak yazılarının yanıltmayan bir özelliği oluyor genelde. Yeni yazarlar okumanın faydası, düşüncelerin yön değiştirmesi veya açı değiştirmesi şeklinde yansıyor bize. Tanıdık yazarları da takip etmeye devam etmek gerekiyor tabi. Okunacak bunca güzel şey olması ne güzel!<br />
<br />
<i><b>'Alışkanlıklar, iyice parlamış bir kaldırım taşını yalarcasına zamanı yontuyor.'</b></i><br />
<i><b><br /></b></i>
<i><b>'..ne de başkalarının zorbaca insanı saran varlığına alışabildim.'</b></i><br />
<i><b><br /></b></i>
<i><b>'Eğer bu dertleşmelerin evrensel ıstıraplar değil de özel yakınmalar olduğunu kabul edebilseydim, her şeye rağmen yine de acılarımı dindirip iyileşme ümidiyle anlatırdım.'</b></i><br />
<i><b><br /></b></i>
<i><b>'Bana kalırsa hayat 'şimdiki zaman' olmalı.'</b></i><br />
<i><b><br /></b></i>
<i><b>'Milyonlarca yıldan beri öylesine çok tekrarlanmış ki sorular, daha ortalıkta cevap adına bile en ufak bir iz yokken, eskiyip anlamlarını yitirmişler, gülünç bir duruma düşmüşler.'</b></i><br />
<i><b><br /></b></i>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-5131255620127110452013-02-27T22:25:00.000+02:002013-02-27T22:32:31.635+02:00Ehlileşmemek, Düzleşmemek, Direnmek<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUK3Niri1yBDxKeoDkJ8u3WI8QmdedDQY3K9GbA6kMcUXEdoOIo2n9QeQCpJpkyZb7kyu0TQ8GJw4w7yJQwoo-wACxJN6rdzBBhraUYv5G_4iXRIFqpHU1lyRebZA27vm3LR7-MnkT4eTa/s1600/FERHATKENTEL.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUK3Niri1yBDxKeoDkJ8u3WI8QmdedDQY3K9GbA6kMcUXEdoOIo2n9QeQCpJpkyZb7kyu0TQ8GJw4w7yJQwoo-wACxJN6rdzBBhraUYv5G_4iXRIFqpHU1lyRebZA27vm3LR7-MnkT4eTa/s1600/FERHATKENTEL.jpg" /></a></div>
<br />
Esra Elmas'ın Ferhat Kentel ile yaptığı röportajın kitaplaştırılmış hali. Ferhat Kentel çeşitli gazete ve sitelerde yazılar yazan bir sosyolog aslında. Yanılmıyorsam çok önceleri de Yeni Yızyıl gazetesinde yazıyordu. Eskiden yazılarını okuduğumu hatırlıyorum, uzun bir zaman ise takip etmemiştim. Bir arkadaşımın Kentel'in konuşmacı olduğu bir seminere katılması ve fikirleri üzerine konuşmamız sonucu adını not ettim, kitaplarını araştırırken de ilgimi çeken bu kitabı oldu.<br />
<br />
Kitabında ilgi çekici ve gündemden düşmeyen konuların değinildiği bölümler yer alıyor. Bazıları: kapitalizmin yıkıcı yaratıcılığı, milliyetçilik, cemaatler, modernizmin şizofrenik yapısını aşmak ve nasıl direneceğiz şeklinde. Sosyoloji alanında yazılmış, özellikle akademik olmayıp da günümüz meselelerinin irdelendiği kitapları okurken aslında çoğu yazılanları bildiğinizi ama farklı bir bakış açısıyla ve farklı yönlerden bakamadığınızı görürsünüz. Yanında yeni bir şeyler de tabi ki öğrenilecektir ama bu bakış açısını değiştirme eylemi başlı başına, fiziksel koordinatları yani bulunulan mekanı değiştirmek kadar beyni de rahatlatan bir aktivite, bu nedenle bulmaca ya da bir oyun gibidir sosyoloji kitapları bana göre.<br />
<br />
Çocuk eğitiminden, yakın geçmiş zamana ait yaşanılan önemli olaylara, ekonomi işleyişinden, modernite ve getirdiği sorunlara kadar geniş bir yelpazede fakat akademik bir eser kuruluğunda değil daha çok aydınlatan, yumuşak bir dille yazılmış konular.<br />
<br />
Modernitenin gökten indiği yani dışardan zorla enjekte edilmeye çalışıldığı, içten gelmeden uygulanan ülkelerde insanların bu kavram karşısında nasıl bocaladıkları ve uyum sağlayabilmek için şekilden şekilde girdiği, en sonunda da modernitenin günlük hayatta uygulanması için türlü kılıfların bulunduğu yakın tarihten de örnekler ışığında, objektif bir şekilde verilmiş. Zira konu yakın tarih ve modernite olunca konulara tarafsız bakan, gerçekleri bir süreç içinde özgürce değerlendirmeye ve sadece toplumu anlamaya yönelik amaçla hareket edenlerin sayısı oldukça azalıyor. Hem ortalama bilgi seviyesine sahip insanlar, hem akademik çalışmalar yapmış sosyal bilim insanları ile aydın olarak bilinen kişiler malesef çoğunlukla kendi düşünce ve inançlarının fazlaca etkisinde kalıyorlar sonuç olarak objektiflik kriteri ışığında meseleleri ele almayan, düşüncelerine ve kendi tanımladıkları kavramlara tapınan insanlar ortaya çıkıveriyor. Kentel bu anlamda farklılığını ortaya koyarak, azınlıkta yer alan ve en azından kitabında objektifliği ile dikkat çeken bir sosyolog.<br />
<br />
Teknolojik, sosyal ve ekonomik anlamda yaşanan hızlı değişim ve gelişimin sonucu olarak gelinen noktada, tüm bu değişimin insanlıktan aldıkları ve vadettikleri de karşılaştırılıyor. Kitabın bu kısmında konu o kadar güzel işlenmiş ki, insanoğlunun bulunduğu durumuna yani modern dünya düzeninden umup da buldukları karşılaştırıldığında ortaya çıkan kandırılmışlığına acımadan edemiyor insan. Ancak bu şekilde içinde bulunduğumuz resmin tamamına bakma şansı elde edebiliyoruz, bize vadedilen eşitlik, saygı, daha fazla özgürlük gibi kriterlerin küresel düzeyde işleyen bir 'düzen' etkisi sonucunda aslında hızlı bir şekilde nasıl gerilediğine ve yok olduğuna dair anlamlı bir bakış açısı kazanabiliyoruz.<br />
<br />
Soru cevap şeklinde işlenen konu başlıklarının sonunda kitapta farklı yerlerde yayınlanmış makalelerini de bulabilirsiniz Kentel'in.<br />
<br />
<i><b>'Kendini 'medeniyet' olarak sunan, meşruiyetini giderek kaybeden küstah bir seçkinci kültüre karşı kendi 'anti-medeniyetlerini' inşa ediyorlar.'</b></i><br />
<i><b><br /></b></i>
<i><b>'Kaybedilmiş bir gerçeği bulacağız belki. Modernitenin dağıttığı, parçalara ayırdığı bütünü, eskiden daha bütün olduğumuzu hatırlayacağız. Aklımızın 'kalb' ettiği, kalbimizin 'akıl' ettiği zaman.'</b></i><br />
<i><b><br /></b></i>
<i><b>'Bu dünyada kimseye biat etmemek, köle olmamak ve sürekli olarak özgürlüğü düşünmek.'</b></i><br />
<i><b><br /></b></i>
Okudukça bilinç düzeyinin artması, algı kapılarının açılması ve sonucunda farklı bakış açıları kazanabilmektir amaç. Bu okuma meselesinin bir yönü, diğer yönünde ise artan bilinç düzeyi ile en 'basit' gerçekler bile karmaşıklaşıyor ve Ionesco'nun da dediği gibi 'okumak eşyanın karmaşıklığı bilgisinden başka ne getiriyor bize?' Yine de okumaktan vazgeçemeyiz, zamanımızın hızla tükendiğini düşünürsek peşinden koşulacak çok az değerli şey olduğunun farkına varırız, okumak da bunların içinde yer alır.<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-76822097580297157002013-02-20T20:17:00.001+02:002013-02-20T20:21:00.668+02:00Müthiş Bir Dönem Filmi: Onegin<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh87Uoh1pxD4J001mfl8mnlRkgIdYkuxn8WSe9DurHq2Lz6-vLZwdERC4CipOXi_JbSK6nRCuCh6XyET6J9QqaTdnnU9i1gTgfVTs4cCV5mFxSZbMr-AJz5vmKrmZz52HwoTiRw32MxhsyD/s1600/onegin_tatreads.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="176" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh87Uoh1pxD4J001mfl8mnlRkgIdYkuxn8WSe9DurHq2Lz6-vLZwdERC4CipOXi_JbSK6nRCuCh6XyET6J9QqaTdnnU9i1gTgfVTs4cCV5mFxSZbMr-AJz5vmKrmZz52HwoTiRw32MxhsyD/s320/onegin_tatreads.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Ralph Fiennes ve Liv Tyler'in oynadığı, Pushkin tarafından yazılmış bir roman olan 'Eugene Onegin' den uyarlanmış harika bir dönem filmi.<br />
<br />
Onegin genç, yakışıklı, durumu iyi, umursamaz bir şekilde Petersburg'ta hayat süren huzursuz bir karakterdir. Amcasının ölümüyle köye gitmek durumunda kalan Onegin, orada bir kız ile tanışır ve birbirlerinden etkilenirler. Cenaze ve miras işlerini bitirmesine rağmen Onegin Petersburg'a dönüşünü erteler. Hoşlandığı kız Tatyana da yaşadığı zaman göz önüne alındığında çevresinde bulunan karakterler arasında farklılığı, sorular sorması ve genel geçer fikirleri kabul etmemesi nedeniyle yadırganan bir kızdır.<br />
<br />
Onegin'e aşık olur ve kendisinden beklendiği gibi döneme uymayan bir şekilde duygularını dile getiren şahane bir mektup yazar. Onegin ise Tatyana'yı sevse de aslında kendisine tam olarak inanmadığından, özgürlük ve rahatlığından vazgeçmeye cesaret edemediğinden, Tatyana'ya onun duygularına karşılık veremeyeceğini iletir. Yıllar sonra tekrar Tatyana'ya rastladığında mektubunda bu durumu şu şekilde ifade ediyor Onegin: 'Özgürlük ve huzurun, aşkın yerini tutabileceğini sanmıştım.'<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-2tFDQ5BWJXWW9eEH6nDcFZr_z2UQYJHlE6UQPclmf5Qp4yPRhyhhQydC8nYyYZRxpDhnryhMwgk-v-NMvo-kzvGTzBeHjuHERlfLP539gqU7VkmbjXa7p9wufantRYa3IKxeJkdHwrZE/s1600/Onegin.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="206" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-2tFDQ5BWJXWW9eEH6nDcFZr_z2UQYJHlE6UQPclmf5Qp4yPRhyhhQydC8nYyYZRxpDhnryhMwgk-v-NMvo-kzvGTzBeHjuHERlfLP539gqU7VkmbjXa7p9wufantRYa3IKxeJkdHwrZE/s320/Onegin.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Onegin bir akşam köyde yapılan bir dans gecesinde köyde tanışmış olduğu bir gencin nişanlısı ile dans eder, kız Tatyana'nın kız kardeşidir aynı zamanda. Onegin'i kıskanan genç adam ertesi gün onu düelloya davet eder ve sonunda genç düelloyu ve hayatını kaybeder. Bir adamı öldürmenin ağırlığına dayanamayan Onegin, köyü sessizce terk eder ve 6 yıl sonra Petersburg'a döner. Arada geçen zamanda kimse ne yaptığını, nerede olduğunu bilmez.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrPUlnelsiHXQ9LQ3UNTw8SD7DFY9CHhIIhg8Lq9lzuThMhnYaMH07kKvulqfF2dH1KFqvNiDFGqugqFpXDej31wiGxqCxA1Qn3jXCRffEMLfeIV8Y36_DQ9Pjw939vgkkc8sNxsmmrmRg/s1600/Onegin-1999-books-male-characters-29961069-720-384.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="170" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrPUlnelsiHXQ9LQ3UNTw8SD7DFY9CHhIIhg8Lq9lzuThMhnYaMH07kKvulqfF2dH1KFqvNiDFGqugqFpXDej31wiGxqCxA1Qn3jXCRffEMLfeIV8Y36_DQ9Pjw939vgkkc8sNxsmmrmRg/s320/Onegin-1999-books-male-characters-29961069-720-384.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Bu sırada hala evlenmemiş olan Tatyana annesi tarafından, tanıdıkları ve 'bilge' bir kadına Tatyana'nın 'anormal' durumunu anlatıp akıl danışmak için götürülür. Yaşlı kadına ona, aşkı aradıkça evlilikten uzaklaşacağını bu nedenle de kendisine sunulan üç adaydan birine kendini beğendirmesini öğütler. (O kadar eski zamanda geçen bu filmdeki yaşlı kadının günümüzde hala oldukça rastlanabilir oluşu da gülümsetti). Ne de olsa Tatyana'nın kız kardeşinin nişanlısı düelloda öldürülmüş olsa da, kız bir kaç ay sonra başkası ile evlenebilmeyi düşünebilmiş, normal bir kızdır ama Tatyana normal bulunmaz, farklıdır.<br />
<br />
Yıllar sonra Onegin Petersburg'da bir eğlencede Tatyana'yı tekrar görür ve tabi artık çok geçtir, Tatyana ona sunulan üç adaydan biri olan asker ile evlenmiştir. Onegin'in duyguları tekrar canlanır ve Tatyana'ya bir mektup yazar, Tatyana da hala seviyordur. Sonrasını izleyenler öğrenecekler, daha fazla anlatmak doğru olmaz.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgd41yvmAGUYVg6YpfZ6uGsxWBnKBKJYSJqPJ6U8hzBk8S6ul_wvgqkyb8QUXLQbtydCrY6gtIm0B_FsCwIICoWaTqutz5YPo3yuXsAMPlp7FLGZ-Y7xjhz2_NZ9UIQEllwMbdm22LtfE7F/s1600/onegin-470-75.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="241" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgd41yvmAGUYVg6YpfZ6uGsxWBnKBKJYSJqPJ6U8hzBk8S6ul_wvgqkyb8QUXLQbtydCrY6gtIm0B_FsCwIICoWaTqutz5YPo3yuXsAMPlp7FLGZ-Y7xjhz2_NZ9UIQEllwMbdm22LtfE7F/s320/onegin-470-75.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Film çok sade ve karakterlerin iç dünyaları hem filme, hem de mekanlara çok iyi yansıtılmış. İlginç ve farklı bir yöntem olarak gördüm, bilinçli mi yapılmış bilmiyorum ama mekanlara ve eşyalara, hatta renklere karakterlerin özellikleri yansıyordu, iletiliyordu.<br />
<br />
Petersburg'un soğuk ve karlı kışları, buz pateni yapan insanlar, klasik müzik dinletileri, zamanın muhteşem kıyafetleri (hem kadın, hem erkeklerde) ve tabi ki en son sahnenin şiirselliği. Bu doğal ve gizemli görüntülerde Liv Tyler'ın o duru güzelliğinin payı var elbette. Filmden sonra da hemen uyarlama olan bu filmin roman yazarına baktım ve Pushkin! Tüm taşlar yerine oturuyor, insan bir filmden daha ne bekleyebilir, mükemmel!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCBLOeYrEJBr_oJcPYH5BvjygToC5WF6E1dd8-vKO9zByAtCpbZwns3o6XlR24z_rDjE7SpZcWfe8ZtXjkl0nWFGPrnk9ji35d-HDamx6ST1JuptaIwByNur3LL6vQrZzx1TknZpKWezzQ/s1600/onegin+(1).jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCBLOeYrEJBr_oJcPYH5BvjygToC5WF6E1dd8-vKO9zByAtCpbZwns3o6XlR24z_rDjE7SpZcWfe8ZtXjkl0nWFGPrnk9ji35d-HDamx6ST1JuptaIwByNur3LL6vQrZzx1TknZpKWezzQ/s320/onegin+(1).jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
En çok etkilendiğim sahne sonda, Onegin Tatyana'nın yanına gelir ve onu sevdiğini söyler Tatyana evli olduğu için beraberliklerinin imkansızlığından bahsederken, neden bu kadar geç diye sorarken, şunu söyler ve ağlamaya başlar: 'Hayatım o kadar boş ve anlamsız ki, köyde olduğumuz günlere geri dönebilmek için her şeyimi, tüm bunları verebilirdim'. Bunları söylerken odanın en az eşyalı, nerdeyse bomboş ve renksiz köşesinde üzerinde bembeyaz bir elbise ile bulunmaktadır. Bu sahne ne kadar da etkileyiciydi. Filmin en güzel sahnelerinden diğeri de buz pateni yapılan sahneydi.<br />
<br />
Tüm güzel ve duygusal sahnelerin birlikte yer aldığı bir klip ve iyi seyirler!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/7SLJEIrM77c?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-3998218055690869121.post-52596006739719383432013-02-16T23:22:00.002+02:002013-02-27T22:35:43.139+02:00Bir Senaristin Ruh MacerasıÜnlü senarist Ayşe Saşa'nın soru cevap şeklinde otobiyografisi. Çocukluğundan, senaryo yazma mücadelelerine, evliliklerine, ailesine ve yaşam yolculuğuna dair sade bir dille yazılmış sürükleyici ve dolu bir yaşam öyküsü.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqXdd1dgbNfXpM59NKO2nc4nb6sowlFNII8nqayYX78hwMFGn1T4ybhWRuRslLXTxr_GWsTUhn3xQ9KyvD8IwCVvZiMwttjbmuFlxVx8-kJaoklFplGBER-46OaocEKJcRXcdjY7Vxfz7V/s1600/20130216_223303.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqXdd1dgbNfXpM59NKO2nc4nb6sowlFNII8nqayYX78hwMFGn1T4ybhWRuRslLXTxr_GWsTUhn3xQ9KyvD8IwCVvZiMwttjbmuFlxVx8-kJaoklFplGBER-46OaocEKJcRXcdjY7Vxfz7V/s320/20130216_223303.jpg" width="240" /></a></div>
<br />
<br />
Çok ilginç bir hayatı var Ayşe Saşa'nın. Ailesi zengin, önemli ve tanınmış insanlardan oluşuyor ve katı bir şekilde batı özentisine sahip, hatta takıntı sayılacak şekilde. Çocuklarını da yabancı dadılar ile 'disiplinli', sevgisiz, inançsız ve yabancı diller konuşularak çok iyi okullarda yetiştiriliyorlar. Anne ve babası çocuklarını tamamen yabancı dadıların ellerine teslim etmişler, ilgi ve sevgilerini esirgemişler, bu onun tüm hayatını etkileyecek ve hatta ilerde psikolojik olarak hastalanmasını sağlayacak derecede büyük bir olay, etkilerinden yaşamı boyunca kurtulamıyor. Bir kültürün yaşam tarzını, eğitim şeklini birebir alarak çok farklı bir kültüre uygulamanın verdiği sarsıcı sonuçları bir insanın hayatı üzerinden çok net bir şekilde gözlemleyebiliyoruz bu sayde, kendisi de sık sık bu noktayı vurgulayan örnekler veriyor. Batı kültürünün aşırı ideailize edilerek, bir şablon gibi birebir uygulanması felaket ile sonuçlanıyor bir çocuğun/gencin hayatında.<br />
<br />
Farklı hayatlarda da farklı faktörlerin aileler tarafından idealize edilmesinin örnekleri çoktur. Sanırım bu her şeyde olduğu gibi çocukların da 'eşya' olarak sahiplenilmesinden ve anne babanın kafasındaki idealleri gerçekleştirmek için çocuğun hayatını kullanmasından kaynaklanıyor. Heykel veya oyun hamuru gibi kendi egolarının da bir nevi gerçekleştirildiği ve ön plana çıktığı bir küçük yaşam alanları çocuklar. Bireylerin seçimlerine önem vermemek ve saygı göstermemenin bozuk temelleri daha ailede atılmaya başlandığından da toplumun geneli bu eğilime sahip oluyor ve fark etmiyor bile.<br />
<br />
Çevresinde ünlü yönetmenler, sinemacılar ve yazarlar bulunan Ayşe Saşa hayatının büyük bir bölümünü senaryo yazarak, yazmaya çalışarak geçiriyor. Çocukluğunda şefkat ve sevgiden yoksun olarak yetiştirilmesinin de etkisi ile ailesine tepki olarak yaptığı evliliklerinden aradığını bulamıyor (sonuncu evliliği hariç).<br />
<br />
Tüm yaşadıkları, ailesi ile olan sorunları, kırgınlıkları sonucunda oluşan psikolojik hastalık atakları ile deliliğin sınırında geziniyor. Bunların üzerine sevdiklerinin de hayattan ayrılmaları ile içsel yolculuğuna, ruhunun katmanlarına inerek, özünü bulma çabasına başlıyor bir entelektüel olarak. Bazı hayatlar zor, zor hayatların sonunda kazanılan tecrübe ve bakış derinliği de buna değdiğinin bir kanıtı olsa gerek. Hayatın sonuna iyice yaklaşıldığında hissedilen, düşünülen şeyler ile yapılan çıkarım çok net ve gerçekçi oluyor. Başlanılan nokta (sıfır noktası) ile gelinen nokta arasındaki katedilen yolun ve yaşananların incelenmesi açısından çok sürükleyici bir kitap. İnsan bu farkı her zaman bu denli net yakalayamayabiliyor. Aynı zamanda Ayşe Saşa'nın kendi aktardığı gibi çevresinde çok fazla yol gösterici, hayata ve yaşama motivasyonuna dair anlamlı şeyler söyleyebilecek, yol gösterici, istediği ruhsal doygunluğu ona verebilecek kişilerin yer almadığından, kitapların ve sinemanın etkisinin de bu yolculuk da ne derece önemli olduğu ortaya konuyor.<br />
<br />
Kitaptan bazı alıntılar/notlar:<br />
<br />
<b><i>'Çünkü biz hep modern zamanlarda olmaktan dolayı karamsarlık duyuyoruz. Bu karamsarlık da pek çok şeyden kaytarmamıza neden oluyor, umutsuzluk veriyor. Zaman o kadar kötü ki biz mazuruz falan gibi...'</i></b><br />
<b><i><br /></i></b>
<b><i>'Benim çocukluk yıllarımda bile zümre; bu geleneği kökten reddeden, yeni diye düşünülen her şeye kucak açan ve dolayısı ile geleceğe nakledeceği hiçbir şeyi olmayan insanlardan oluşuyordu.'</i></b>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/05620992464007549247noreply@blogger.com