16 Ocak, 2013

Teknolojik İş(lev)sizlik


Teknolojik gelişmelerin hızla artmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan ve ilk defa 1930'lu yıllarda Keynes tarafından kullanılan bir terimdir teknolojik işsizlik. İnsan tarafından üretilen işin yerini makinelerin alması, üretim ve hatta son zamanlarda hizmet sektöründe de otomasyon süreçlerinin entegre edilmesi ile daha da hissedilir düzeye ulaşmış bulunuyor.

Teknolojik gelişmelerin sadece iktisadi anlamda etkileri yok, aynı zamanda sosyolojik ve psikolojik etkileri de bulunmakta. Örneğin otomasyon sistemlerinin gelişmesi ve süreçlere verimli bir şekilde entegre edilmesinden sonra, insanlar önceleri çok daha uzun sürede yaptıkları işleri kısa sürede ve daha verimli bir şekilde yapar oldular. Aslında çoğu zaman bir işi sonuca ulaştırabilmek için başlatmaları yeterli olabildi. Bu gelişmeler işveren için maddi avantajlar oluştururken, eğitim derecesi düşük ve alt kademelerde çalışan işciler için ise hem işlerini kaybetme korkusu ve bunun sonucunda da maddi sıkıntılar oluşturdu. Aynı zamanda yeni gelişen üretim teknolojileri yani otomasyon sistemleri, işveren için kalifiye çalışan bulma noktasında sıkıntılara neden oldu, iş ve meslek anlayışları, çalışma şekilleri ve şartları büyük ölçüde değişiklik göstermeye başladı.

Teknolojik gelişmeler o kadar hızlıydı ki, ortaya çıkan bir gelişmeye ayak uydurmanın planını yaparken ve iş yapışlarını gelişmelere uygun hale getirmeye çalışırken, bir diğer gelişmenin de ortaya çıkması ile birlikte insanlar çok kısa vadede sonuca ulaşabilecek yatırımlar yapmaya ve projeksiyonlarını kısa tutmaya başladılar. Diğer yandan uzun vadede olabilecek gelişmeler için ise; marjinal denebilecek düşünceler sahip gelecek öngörücüleri türemeye başladı ve bu insanlar geleceğin o fantastik gelişmelerini tahminleyerek, bir anlamda insanları sosyolojik olarak bu gelişimlere hazırlamaya ve kendi isimlerini oluşturmaya başladılar.

Tüm bu gelişmeleri düşündüğümüzde 80'ler de çocukluğunun başlarında olan şu an iş hayatında yerini alan kuşağın bu geçiş sürecini, özellikle Türkiye şartları düşünüldüğünde mükemmel bir gözlemleme şansı olduğunu düşünüyorum. 80 öncesi kuşak teknolojik anlamda bu denli yoğun ve direk olarak etkileyebilecek gelişmelere şahit olamadı, 2000'li yıllardan sonra gelen kuşaklar ise sadece bu yoğun değişiklik&gelişme etkisine şahit olabildi ve öncesini karşılaştırma şansına sahip olamadı.

Gelelim okuduğum kitaba; günümüze gelebilmek için konuları ele alma sırası oldukça önemliydi ve Kemal İnan tam da olması gerektiği gibi ele almış kitabında işleyişi. Baştan söylemeliyim ki kitabı okumak için mühendis olmak veya analitik düşünce altyapısına sahip olmak gerekmiyor.Genel olarak tüm okuyucu tiplerine hitap edilecek şekilde sade yazılmış, mesleki (özellikle iktisadi) terimlerin kullanımı da anlama noktasında olumsuz bir etki yaratmıyor, yalnızca otomasyonun gelişimi ile ilgili kısım teknik konulara ilgi duymayan okuyucuyu sıkabilir ama atlandığında kitabın bütününü anlamak için bir sıkıntı oluşturmayacaktır.

Sosyal bilimler ile temel bilimleri inceleyerek başlayan kitap, otomasyon, ekonomi, ekonomik perspektifler, küreselleşme, politika, sanayi toplumunun oluşması ve gelişmesi gibi konuları sırasıyla ele alırken en son olarak da adalet, özgürlük ve eşitlik kavramlarına değinerek kapanış yapıyor. Oldukça ufuk açıcı ve özellikle ekonomik ve politik anlamda gelişmelerin tarihine de değinerek teknolojik gelişmeler ile bu tip sosyal konuların arasındaki köprüleri ve bağlantıları gerçek örnekler ile çok iyi açıklamış.

Teknoloji geliştikçe, insanların yaşamlarında ve dünya düzeninde ne gibi değişiklikler olduğunu göz önüne sererek günümüze gelen kitap, aynı zamanda gelecekteki teknolojik gelişmelerin de hangi yönde devam edeceği konusunda ilgi çekici örnekler ile zengin içeriğini oluşturmuş.

İyi okumalar...