03 Haziran, 2012

Bilmenin Getirdikleri: Normalliğin Deliliği

Bilmenin getirdiği sorumluluklara ve huzursuzluğa rağmen, öğrenmek ve anlamak için çabalamak. Cahilliğin ve yüzeyselliğin getirdiği mutluluk ve umursamazlığı tercih etmemek. Bu ikilemler arasında bir çoğumuz kalmışı sızdır. Öğrendikçe, anladıkça ve bildikçe aslında hem ne kadar yüzeysel bir bilgi seviyesine sahip olduğumuz ile yüzleşiriz, hem de daha derine inmenin önümüze çıkardıkları ile baş edebilmeyi öğrenme zorunluluğu ile karşı karşıya kalırız.
Akıl sağlığını korumak zordur, normalin nerede başlayıp nerede bittiğini kestirmek de!Özellikle de bize dayatılan dünyanın kuralları ve kabullenmek zorunda olduğumuz gerçekler ve şu an içinde bulunduğumuz duyguların çatıştığı durumlarda, öğretilen şekilde hareket etmemizin sonucu gerçek duygularımızın önemini yitirir. Gün geçtikçe de normal olabilmek adına, gerçek duygularımızın artık kalmadığını fark ederiz. Bu noktada geriye kalan düşüncelerimizdir, duygularımızın ne olması gerektiğini bize fısıldayan.
İnsanlığın karmaşık yapısını anlayabilmek, daha derinlerde yeni gerçekler ile karşılaşabilmek umuduyla okuduğum bir kitaptı, çarpıcı tespitler, farklı bakış açıları, ilginç ve bilgilendirici örnekleri ile bu ihtiyacımı karşıladığını düşünüyorum. İnsandaki yıkıcılık ve kötülüğün temellerinin aslında kendi benliğindeki boşluktan kaçmak için ürettiği düşünce ve eylemlerden oluştuğunun çarpıcı örnekleri gerçek hayattan alınarak önümüze çıkarılıyor kitapta.
Ana fikir olarak yaptığım çıkarımlardan biri de günümüz insanların bitmek bilmeyen huzursuzluğunun ve iç çatışmalarının kaynağının; kendi duygularının ve iç yaşamını hiçe sayarak toplum tarafından değer verilen davranış tipleri, kurumsallaşmış eylem ve davranış biçimleri ile uzlaşma zorunluluğu hissetmesinden olduğu konusudur. Yapılması gerekenler, gidilmesi gereken yollar o kadar bellidir ki farklı bir seçenek olsa dahi kişi bunu seçme gücünü gösteremez ve çatışma başlar. Diğer taraftan toplum ve kurumsallaşmış davranış tipleri ile uzlaşmanın sonucu, birey kendine toplum içinde herhangi bir grupta yer edinir. Bu grup ideolojik veya dini bir grup da olabilir, sonucunda ise şöyle bir paradoks oluşur; birey hızla kendi adına düşünce, konuşma ve algılama yetisini kaybeder.
Bu tür çalışmalar çoğu insanın dikkatini çekmese de, okunacak kitaplar listesinde yer almasa da, aslında  bilmenin sorumluluğu ve anlamanın huzursuzluğuna göğüs gerebilen, 'güçlü' denebilecek bir kısım insan için değerli bir çalışma olduğunu düşünüyorum.

İçinden seçtiğim farklı konu başlıklarına ait cümleler;

'Kişiliksizlik, yaşamımıza giderek daha fazla hakim olan yeni güç haline geliyor.'
'İnsan onuruna yakışan koşullar ortadan kalktıktan sonra yaşamanın anlamının kalmayacağı akıllarına bile gelmiyor.'
'İktidar karşısındaki tutumumuz ne tür bir insan olduğumuzu da gösteriyor.'
'Totaliter bir rejimde yaşayan insanların dikkatleri, kısıtlı bilgiye büyük çabalar ile ulaşabildikleri için daha çok açıktır. '