03 Nisan, 2012

Amok Koşucusu - Stefan Zweig

Amok koşucusu psikolojik bir rahatsızlığın adı; delicesine koşmak, önüne gelen her şeyi  yok ederek ilerlemek anlamına geliyor.
Kitap 7 farklı, orta uzunlukta hikayeden oluşuyor. En öne çıkan iki tanesinden biri ise; kitaba ismini veren Amok Koşucusu, diğeri ve benim favorim olan Leporella. Çok etkilendiğim hikayelerdeki kahramanların adlarını unutmuyorum, Leporella da bunlardan biri oldu artık. 
Avrupa'dan Hindistan'a giden orada uzun yıllar doktorluk yapan adamın karşısına günün birinde beyaz bir kadın çıkar ve doktordan önemli bir istekte bulunur. Kadından, kadının kendine güveninden etkilenen doktor bunun üzerine kadının isteğini gerçekleştirebilmek için önce kendisinin bir isteğini gerçekleştirmesi gerektiğini söyler. Böylece kadının kendine olan güvenini, onun dimdik doktorun karşısında isteğini rahatlıkla dile getirişinin kendi ruhundaki etkisini azaltmak ister doktor. Teklifi reddederek çekip giden kadından öylesine etkilenir ki, kadının arkasından tıpkı bir amok koşusucu gibi koşar. Koştuğu aslında geri kalan hayatının tamamını etkileyecek olan olaylar ve kararlar zinciri, yani kaderidir. Doktor da bu yüzden kadın hakkında "...tuhaf insanların yalnızca varlıkları bile onları tanımam için yanıp tutuşmama yeter..." diyor güvertede bir yabancıya hikayesini anlatırken. Hikayenin dili oldukça iyi, konusu ise sıradışı. Hikaye bittiğinde doktorun yaşadığı tüm duyguları birebir yaşamış, ortamın kokusu ve havasına kadar her şeyi hissetmiş olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Hikayenin hiç bir yerinde zorlama bir detay olmayışının doğal bir sonucu bu.
Leporella ise; hikayenin kahramanı olan Crescenz'in lakabı ve bu hikaye filmleştirme potansiyeli çok yüksek olan bir hikaye kesinlikle. Daha önce 1991 yılında bir Alman tv kanalı için filmi çekilmiş ve tiyatro oyunu da yazılmış.



Çok güçlü, toplumda rastlanma ihtimali çok düşük olan bir karakter ve bu karakterin geçmişi, yaşadığı şartlar da düşünülürse başına gelenlerin çok iyi ve yerinde kurgulandığını söyleyebilirim. Karakteri, kaderini oluşturan Leporella hiçbir şeye ve hiç kimseye sevgisi, tutkusu olmayan, tüm gününü ağır işlerde, genelde hizmetçilik yaparak geçiren, aynı zamanda bu yolla para kazanan ailesi olmayan bir kadın. Günün birinde çok çalıştığı için Viyana'da bir evde hizmetçilik yapmak üzere teklif alır ve yaşadığı küçük kasabadan taşınır. Taşınmak hayatında daha fazla para biriktirmek dışında hiçbir değişiklik yaratmamıştır. Tek amacı para biriktirmek olan, tüm gününü çalışarak, gecelerini dinlenerek geçiren; çevresiyle en ufak bir iletişimi olmayan, bir acayip karakterdir Leporella. Bu kadar iletişimsiz ve duygusuz bir hayat sürmesi başına gelecekleri belirleyen en önemli faktörü oluşturuyor hikayede. Yanında çalışmaya başladığı adamın bir gün onunla çok kısa ve sıradan bir sohbete girişmesi sonucu, Leporella'nın adama karşı beslemeye başladığı 'tuhaf' ve aşırı duygular ve karısına duyduğu büyük nefret hem kendi, hem de adamın karısının hayatının geri dönülmez biçimde değişmesine neden olur.
"... kaderin kurnazlığı tehlikelidir, en umulmadık yerden kendine yer açmayı bilir, kaya gibi sert yaratılıştaki insanların bile yüreğine işleyebilir..."