22 Ocak, 2012

Mona Lisa Smile (Mona Lisa'nın Gülüşü)

1950 yılların Amerika'sını ve düşünce şekillerini, toplumun kadınlara biçtiği rolleri ve o zamanın genç kızları ile erkeklerinin eğitim hayatları, kariyer planları hakkında fikir sahibi olunabilecek eğlenceli bir film.



Sanat tarihi dersi öğretmeni Katherine rolünde Julia Roberts, modern düşüncelere sahip, zamanın değer yargıları ve ahlak kurallarına göre uç bir yaşama sahip olan, sıradanlığı sevmeyen başkalarını da değiştirmek isteyen feminist bir kadın karakterdir. Sınıfındaki öğretmenlik yaptığı kızlar evlenmek, çocuk sahibi olmak gibi sıradan istekleri olan, üniversiteye gitmeyi çoğunlukla aklına getirmeyen, ailelerinin ve nişanlılarının sözlerinden çıkmayan kişilerdendir. Öğretmenlik yaptığı okulda da ayrıca bu katı kurallar ve kalıplar geçerli olup, uymayan öğrenci veya öğretmenler "düzen" tarafından bir şekilde okuldan uzaklaştırılırlar.

Filmin en iyi iki sahnesinden biri, 50'li yıllarda reklam slaytlarında bolca kullanılan yıkıyan, süpüren, temizleyen ve ütüleyen ev kadını figürünü göstererek, toplumun kendilerine biçtiği rolü yaşamaya zorlanan, kendi isteklerine değil de ailelerinin ve çevrelerindeki insanların isteklerine göre yaşayan öğrencilerini bir nevi uyandırma çabasıydı. Katherine okul yönetiminin, okulun kurallarına uyduğu sürece okulda kalmasını kabul ettiği haberini almasından sonra, her insan gibi; başkalarını değiştirmenin aslında "boşuna" bir uğraş olduğunu fark eder, okulu yeterince özgür olamayacağını anladıktan sonra bırakarak, yeni bir hayat kurmak için Avrupa'ya seyahat etmeye karar verir.

Diğer iyi sahne de sanatın aslında ne olduğu konusu üzerine yoğunlaştığı derstir. Burada sanatı değerlendirenlerin de belirli teknik, kurallar ve standartlara göre eserleri değerlendirdiklerini, bir resmin iyi veya kötü oluşunun aslında göreceli bir kavram olmadığı anlıyoruz.
Sonu klişe olsa da, film sıcak ve eğlenceli bir filmdi. 50'li yılların Amerika'sı ile günümüz toplumu açısından düşünce yapısı olarak çok da fark olmadığını görmek biraz üzücüydü. Hala yaptığımız birçok şeyi toplumu düşünerek yapmak zorunda kalıyoruz, inanmadan, gerekli görmeden sadece yapmış olmak, açıklama yapmak zorunda kalmamak ve yargılanmamak için.