27 Ekim, 2013

İşgal Kadınları

Yıldız Ramazanoğlu'nun daha önce 'Derin Siyah' adlı öykü kitabını okumuştum, oldukça hoşuma gitmişti. İşgal Kadınları ise kadın sorunları hakkında yaklaşık bir sene önce yayınlanmış bir deneme kitabı.

Kitap bize gösterilenlerin ardında yatan gerçeklerden yola çıkarak yazıldığı için çok önemli konularda aynı derecede önemli ve ciddi tespitlerde bulunuyor. Dört ana başlıktan oluşan kitap emperyalist feminizm ile başlayarak, mevcut kadın sorunları üzerinden günümüzde kadınlar tarafından yapılan sosyolojik araştırmalara ve değerli fikirlere de yer vererek, farklı eleştiri noktaları oluşturuyor.

Geri kalmış müslüman ülkeleri demokrasi götürmek veya medeniyet seviyesini, refahı yükseltmek amaçlı işgal eden batılı ülkelerde bulunan kadınların, işgal edilen ülkelerdeki kadınların hayatları hakkında fikir beyan etmeleri, nasıl yaşayacaklarını tepeden bakan üslup ile dikte etmeleri, her şeyden önce bunu orada yaşayan kadınların hayatını iyileştirmek adına yaptıklarını belirterek, nasıl bir çelişkide olduklarına dair çok objektif bir bakış açısı sunuyor kitap. Batılı kadınların feminizm kariyerlerinde bir nesne olmaktan ileri gitmeyen, daha fazla önemi olmayan bu üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan kadın hayatları, acımasızca ve çözüm bulma amacı bulunmaksızın irdeleniyor. Bu kısımdaki fikirlerini katıldığı ve izlediği uluslararası kadın örgütlerinin konferanslarından, farklı ülkelerden katılımcıların fikirlerinden ve makalelerden aldığı yardımlar ile güzel ve gerçekçi bir şekilde sağlam bir temele oturtuyor Ramazanoğlu. Sonuç olarak batılı ülkeler demokrasi ve eşitlikten bahsederek işgal etmeden önce ağır eleştirilerde bulundukları ülkelerdeki kadın hayatlarını iddia ettikleri gibi daha iyiye götürmüyorlar, aksine istenmeyen bir sürü olayın ve şiddetin yaşanmasına sebep oluyorlar.


Bunların yanı sıra feminizm hakkındaki eleştirel bakış açısını gerekçeli bir şekilde ortaya koyduktan sonra İslam dünyasının da feminizme karşı mesafeli duruşunun nedenlerini şöyle özetliyor: ' Feminizm Batı'nın hegemonik dilinden bağımsız bir seyir izleyemedi ve bu aşağı ırklar, aşağı kültürler tezine kadın perspektifinden katkı sağlayan, üsttenci bir dilde 'öteki' kadınları kurtarılacak nesneler olarak gören bir tutum geliştirdi.' Günümüzde hiç bir grup artık tam olarak homojen değil, farklı fikirler her zaman görülebiliyor. Bu feminizm için de geçerli, bu konuda yazar emperyalist feminizm ile arasına mesafe koyan feminist grupların da varlığına değinmeden geçmiyor.

Türkiye'deki kadın sorununa gelince; uzun yıllar boyunca kendini doğuştan imtiyazlı üstün ve beyaz ırk gibi tanımlayan 'elit' küçük bir kesimin muhafazakar kadınları eski kafalı ve gerici olarak göstermeleri neticesinde oluşan psikolojik şiddetin yanı sıra, kendini dindar olarak adlandıran erkeklerin muhafazakar kadınları evlerine hapsetmeleri ve bunu din adına yapmaları neticesinde oluşan şiddet neticesinde uzun bir dönem boyunca kadınların hayatları ciddi şekilde zarar gördü. 'Bütün bu tanımlama şiddetinin ana kaynağı devlet eliyle yeni bir toplum yaratma azmindeki yönetici elitlerdi. Başörtülü kadının muteber olmadığı bütün topluma yukarıdan dikte edildi. Hoş görülmeyi hak edenler sadece tarlasında çalışan, evinde oturan, hiç bir toplumsal talebi, iddiası olmayan baş örtülü kadınlardı. Seçilme hakları bile yoktu bu ülke kadınlarının %64'ünün ama bu, kadın haklarıyla uğraşan hiç bir örgütün meselesi değildi.'
'Devlet eliyle kurumlar ve eğitim sistemleriyle norm olarak ortaya konan stereotip insan profilleri o kadar belirgin bir şekilde çizilmiş, tarif edilmişti ki bunun dışına çıkanlar öteki olarak etiketlenip aşağılandı.'

Dindar kesimin bir kısmının (özellikle erkeklerin) kadını eve hapseden ve onu toplumsal hayattan çıkarma amaçlı söylemleri de yukarıda bahsedilen şiddete eklenmesi gerçekleşti. Bu şekilde kadınların eğitim ve iş hayatında yer almaları dini gerekçeler ile de bir kesim tarafından engellendi. İçe dönük bir şekilde, evinde, kapalı bir şekilde yaşayan kadınların topluma karışması, dışarıda kendi işini görmesi, sorunlarını çözmesi oldukça zordu. Tüm bu kısıtlamaların bir kesimin erkeklerinin oldukça işine geldiğini görmemek mümkün değil. Hatta entellektüel birikimi olan, bu birikimini toplumu değiştirme, eğitme hurafelerden arındırma amaçlı kullanan muhafazakar kadınlar dindar erkekler tarafından sürekli olarak eleştirildi, din açısından zayıf gösterildi. Bu konuda neyse ki farklı düşünen bir çok aydın müslüman da bulunuyor. örneğin Ali Şeriati'nin bu konuya bakışı: 'Ömrünü dört duvar arasında geçirmiş, topluma ve bireylere müdahale hakkını ve gücünü yitirmiş, konuşma hakkı yok edilmiş bir kadın, toplum denizinde sadece boğulur.' 

Günümüzde kadın meselesinin başka bir boyutu da; iş dünyası ve modern toplum içinde eriyip giden, herhangi bir konuda fikri bulunmayan, tek derdi modayı ve indirimleri takip etmek olan, sorunlar karşısında tahammülsüz, süs bebeklerinin sayılarının oldukça çoğalması. Bunun yanında çözüm üreten, aklını kullanan, seküler yaşama değer vermekten kaçınan, fedakar olan kadınların sayısının giderek azalması. Yine Şeriati'nin rüyasındaki, topluma rol model olabilecek erkek ve kadın düşüncesinden güzel bir alıntı yapmak gerekiyor bu noktada: 'Erkek çok iyi, kadın çok fedakar, birlikte çay içiyorlar, yazıyorlar, kitap okuyorlar ve konuşmalar dinliyorlar. Çocuklarıyla birlikte tek tek ilgileniyorlar, başka işlerle uğraşırken bile bir an birbirlerinden gafil olmuyorlar.'

Kadın sorunundan bahsederken moderniteye ve modernitenin kostüm modernliğine indirgenmesi sorununa değinilmeden geçilmesi mümkün değil. Özellikle İslam ülkelerinde yaşayan kadınlar için. Bu gerçekliğin temel nedeni modernite ile dindarlığın zıt olgularmış gibi gösterilmeye çalışılması. Bu sorun da tüm sorunlar gibi tek taraflı değil; hem bunu böyle göstermeye çalışanlardan, hem de dindar kesimin dini yaşamı da kapsayan bir modernite olgusu oluşturulamamasından kaynaklanıyor.

Sonuç olarak tüm dünyada kadınlar direk veya indirek olarak bir bedene indirgenerek bir anlamda 'aşağılanmaya' devam ediyorlar. İnsanlığın aşkın hedeflerine ulaşmayı amaçlayan bireylerin kadın veya erkek, bir uyanışa ihtiyaçları olduğu kesin.

Okumaya gerçekten değen, objektif bir kitaptı.