24 Eylül, 2013

Dünyayı Güzelleştirmek

Kitabın tam başlığı ‘Dünyayı Güzelleştirmek- Turgut Cansever ile Konuşmalar. Turgut Cansever adını çok duyduğum, ünlü bir mimar. Aynı zamanda edebiyat, sanatın farklı alanları ile çok yakından ilgilenen, dünyayı güzelleştirmek için çaba harcayan tüm bunları gerçekleştirirken içinde bulunduğu toplumun ihtiyaçlarını ve kültürünü bir şekilde yaptıklarına yansıtma gayretinde olan bir insan. Beşir Ayvazoğlu’nun kendisi ile yaptığı söyleşiler birkaç bölüm halinde bu kitap içinde toplanmış.

Kültürel değerlerimiz, Osmanlı mimarisi, Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine geçiş sırasında yaşanılan siyasal ve toplumsal gelişmelerin şehir hayatına ve mimariye olan yansımaları  şehr-i İstanbul'dan örnekler de vererek çok güzel bir şekilde anlatılmış. Özellikle de kitap soru-cevap şeklinde ilerlediğinden de oldukça akıcı.

Kitapta İstanbul'un ilk olarak 1930-40'lı yıllarda tahrip edilmeye başlandığına değiniliyor. Boğaziçi'ndeki yalılar yıkılarak, sahil yollarının önemli bir kısmı açılıyor. Dönemin valisi ise Lütfi Kırdar. O dönemlerdeki siyaset adamlarının hem vizyonsuz olmaları, hem de konu hakkında değerli görüşler belirten ve kültürel mirasa sahip çıkmak isteyen bilir kişilerin fikirlerine çok fazla değer verilmemesi sonucunda katliama varan boyutlarda tarihi binalar yok edilmeye başlanıyor. Sahil şeridi boyunca çok değerli yalı ve sarayların farklı amaçlar için tahrip edilmesi ile başlayan bu süreçte, geri kalan yalıların sayıca çok az olduğundan üzüntü içerisinde bahseden Cansever, geçtiğimiz aylarda ülke gündemini oldukça meşgul eden Gezi Parkı hakkında da şunları söylüyor: 'Taksim kışlası , muhteşem bir müze, muhteşem bir kültür merkezi olarak restore edilebilecekken yıkılıp Prost'un planlarına göre o anlamsız yeşil alana dönüştürüldü. Aynı şey diğer kışlaların da başına geldi.'

Şehir planlaması ve ekonomik çözümler hakkında dikkat edilmesi gereken hassas noktalar hakkında da, inşaat mühendisi veya mimar olmayanlar için de geniş bir bakış açısı kazandıracak örnekler ile konulara değinilmiş.

Tabi ki günümüzde yaşadığımız çevre, içinde bulunduğumuz şehir, yerleşim yapımız ve bunların toplamının insan yaşamına ve ihtiyaçlarını karşılaması konusuna olan etkisi de çok kez değinilen bir konu. Burada Cansever toplu konutların, çok katlı ve birbirine benzeyen yapıların hem ailelerin ve bireylerin birbirleri ile tamamen olmayan ihtiyaçlarının giderilmesi noktasında sorun yaratacağına değiniyor, hem de yüksek binaların aslında yerden tasarruf etme kaygısı ile yapılmaları esnasında başka önemli noktaların gözden kaçırılmasına sebep olduğunu vurguluyor. Sürekli tartışılan konulardan biri; yüksek apartmanlarda mı, yoksa 2-3 katlı evlerde mi yaşamalı? Yüksek apartmanlar sayıca daha fazla insanı daha küçük bir alana toplayabiliyorken, bu apartmanların nefes alabilmesi, her birinin güneşten etkili bir biçimde faydalanabilmesi için aralarında olmaları gereken zorunlu mesafe göz önüne alındığında 2-3 katlı binalarda yaşamak daha mantıklı bir çözüm oluyor şeklinde görüşünü belirtmiş Cansever.

Farklı konular hakkında yapılan okumalar insana hem soluk aldırıyor, hem de bakış açısını genişleterek farklı alanlara karşı da ilgi oluşturmasını sağlıyor.

İyi okumalar...