04 Aralık, 2011

The Conspirator





Adalet, suç, suçlu gerçekte nedir, sınırları nerede başlar nerede biter. Suç işlenene, toplumun ve zamanın durumuna göre bu kavramların içerikleri değiştirilebilir mi sorularına yanıt arayan mükemmel bir filmdi.
Film ABD 16. başkanı Abraham Lincoln'un suikastını anlatıyor. ABD kuzey ve güney arasındaki iç savaşın devam etmekte olduğu yıllarda ünlü bir aktör tarafında öldürülür. (Booth)

Booth ile arkadaşlık yapan John ve diğer grup üyeleri suikastten sonra kaçmayı başarırlar. John'un pansiyon işleten annesi (Marry Surrat) ise bu gruba yardım etmekten dolayı suçlanır ve idamla yargılanmaya başlanır.
Yeni iç savaştan çıkıp gelmiş olan ve ilk davasına bakacak olan avukat Frederick Aiken'e ise Marry'i savunma görevi verilir. 

Avukat müvekkili Marry'nin bir yandan suçlu mu suçsuz mu olduğunu araştırmaya çalışır, bir yandan ise sürekli savaş zamanında dahi olundsa hukukun üstünlüğünün geçerli olması gerektiğini savunmak için elinden geleni yapar.

Kadının askeri bir mahkeme tarafından yargılanması, oğlunun ve esas katilin bulunamaması yüzünden de toplum içinde oluşan gerilimin dindirilememesi sonucunda mahkeme 'taraflı' bir karar verir.
Filmde bir kişinin işlediği suçu, masum olan Marry'e çektirilmesi ile  adalete insanın neden ihtiyacı olduğu sorusuna tüm bu kavramlar irdelenerek cevap verilmeye çalışılmış.Mahkemede gösterilen yalancı şahitler ve sunulan delillerin yetersizliğine rağmen çıkan objektif olmayan mahkeme kararının sonunda avukatın adalete inanmaktan vazgeçmesi ile izleyiciye de suçların bireysel olduğu mesajı yoğun bir şekilde veriliyor.

İnsanlık tarihinin en eski sorularından olan adalet nedir, nasıl sağlanır, suç, ceza ve suçlu aslında kimdir ve ne kadar suçludur gibi sorular hakkında neredeyse tüm filozoflar farklı fikirler üretmişler, bunlardan en bilinenlerden olan Platon'a göre insan hayatının temel amacı erdem, bu amacın toplumsal yansıması ise adalettir. En üst erdem adalettir, diğer tüm erdemler adaletin bünyesinde toplanırlar.
Günümüzde hala bireyler, ülkeler, toplumlar ve milletler kendi çıkarlarını sağlayabilmek, hatta adaleti sağlamak adı altında her türlü haksızlığa zemin hazırlıyorlar, tüm bunlar düşünüldüğünde 1800'lü yıllardan günümüze insanlığın temel sorunları karşısında çok az mesafe kat ettiğimiz açıkça görülebiliyor. 
İyi Seyirler...