İlk defa bitirdiğim bir kitabı bir yere koyamıyorum. Üzerinden fazla zaman geçmeden hakkındaki
düşüncelerimi yazarak, bende bıraktığı izlenimi daha doğru aktarabilmeyi
umuyorum sadece.
Çok farklı bir kitap olduğu için okumak gerekiyormuş,
okumayan bir şey kaybetmez sözünü duymuştum bu kitap için ama doğru değil
bence. Kitap bazen sıkıcı ilerledi, bazen de çok yalın ve
gerçekçi insanın kendi düşüncelerini yazdığı bir günlük gibi, bazen de sonunu
merak ettiren. Kitabın verdiği duygu kesinlikle karamsarlık değil bence, yer
yer kitabı oldukça komik daha doğrusu ironik buldum.
Selim’in toplumun normlarına, genel geçer kurallarına, uyumsuzluk göstermesi ve ailesinin, akrabalarının zaman zaman da arkadaşlarının beklentilerini karşılamakta ‘yetersiz’ oluşu kitapta özellikle sonlara doğru çok iyi bir şekilde işlenmiş.
Kitabı henüz karamsar olduğunu düşünerek ve ismini itici bularak okumayanlar, tutunamayanları oluşturan bireylerin, loser olarak adlandırılan bireylerden oluştuğunu düşünüyor olabilirler. Her bireyin zaman zaman yaşadığı topluma, ailesine ve arkadaşlarına yabancılaşması ile bunları sorgulamaya başladığı dönemleri olmuştur ve olacaktır fakat Selim’i ve daha sonrasında da evli, barklı ve çocuklu olan Turgut’un da yaşadığı keskin yabancılaşma ve kopuş, onların gerçek tutunamayanlar grubuna ait olduğunu gösteriyor bize. Paul Auster’ın romanlarında sık sık düşünceleri ve davranışları klasik toplumsal algının
ve kuralların dışında olan, toplumun dışına itilen bu tarz karakterlere rastlayabiliyoruz, ancak Selim karakteri gibi bir karakteri Türk romanlarında
bulmak imkansıza yakın.
Sonuç olarak kitap kesinlikle okunması gereken fakat
anlatıldığı kadar da büyük anlam ifade etmeyen bir kitap oldu benim için,
overrated buldum diyebilirim (nihilistler kızabilirler belki ama). Okunması gerekli diye belirtmemin sebebi, şu ana
kadar okuduğum kitapların hiçbirine benzememesi.
Not: Tutunamayanlar kesinlikle bir aşk romanı değildir.
Not: Tutunamayanlar kesinlikle bir aşk romanı değildir.
Kitaptan kalanlar;
“Selim gibi görünmenin
bana neye mal olduğunu bilseler. Yatağın içinde büzülmüş bu satırları yazarken
nasıl kahramanca bir dayanma gösterdiğimi fark etmiyorlar. Kimse
karşısındakinin parçalanışını görmek istemiyor.”
“Hayata atılmak gibi
bir çılgınlığı nasıl yaptım? İnsanların dünyasına atılmayı nasıl göze aldım?
Ben insan değildim ki. Yaşamadığım bir hayatın içine nasıl atıldım?”
“Kişisel değer
saydığımız şeylerin, toplumun baskısıyla edinilmiş sahte nitelikler
olabileceğini de hiçbir zaman akıldan çıkarmamalıyız.”
“Moment adında bir
kavram: ne otobüste çıkar karşınıza ne de sinemada. Kimse birbirini öldürmez
moment yüzünden.”
“Anneme arada bir
çatarım: kalıtım nedeniyle. Mendel yasaları ile hırpalarım onu. Daha akıllı,
daha kabiliyetli, daha becerikli olsaydın, ya da beni doğurmasaydın, diye
yüklenirim ona. Eksik yönlerini düşünseydin; bunların çocuğuna da geçeceğini
düşünerek evlenmeseydin. Liseyi bitirdiğine göre, sana da Mendel yasalarından
bahsetmişlerdir. Ayrıca babamla bu kadar farklı bir temel yapıya sahip olduğun
halde, neden onunla evlendin? İkiniz aşırı çelişik uçlarda bulunan
karakterlerinizin bana nasıl etki edeceğini, benim hücrelerimi nasıl bir
çıkmaza sokacağını hiç düşünmediniz mi?”
“Ne kadar tanıyorsunuz
beni canım? Derimin altındaki karışıklığı bilmeden yargılıyorsunuz beni.”
“Bu telaşı ve bu
güneşi…ve insanların, bütün bunlara aldırmadan çaba göstermesini anlamıyordum.
Bu gücü nereden buluyorlardı? Dış etkilere duyarlılıkları kalmamıştı. Sağlam
kayalar gibi yuvarlanıp gidiyorlar, önlerine çıkan zayıf cisimleri ezip
geçiyorlardı."