03 Kasım, 2011

Breaking And Entering...



Bir sanat filmi olsa, görsel açıdan renkleriyle insanı kasvetlendirmeyen, içinde aksiyon olan, hatta bu sanat filmleri iyi hoş da insanın uykusunu getirmese ve daha sürükleyici olsa olmaz mı diye düşünenler var onlar için tam uygun bir film.

Londra’nın “kasvetli” atmosferinde çekilmiş filmde iki birbirinden farklı çekirdek aile var. Mimar işkolik bir adam (Jude Law) , 10 yıllık kız arkadaşı ve kız arkadaşının problemli kızı. İlişkilerine dair ilk ip ucunu filmde iş arkadaşına 10 yıllık kız arkadaşı için o benim karım değil deme şeklinde buluyoruz mimarın. Daha sonra farklı bir aileyi karşımıza çıkarıyor yönetmen, Bosna’lı anne ve ergenlik çağındaki erkek çocuğu. Babaları onları terk etmiş, başka bir kadınla kaçmış. Erkek çocuğu mimarın Londra’nın varoş bir bölgesinde oraya yeni bir proje kazandırmak, çevreye can vermek ve insanlara böyle yerlerde de ofis açabileceklerini göstermek amaçlı açtığı ofisini soyuyor, hem de iki defa.

Çocuğun ofisi soymaya kalkıştığı bir gece, ofisin önünde nöbette olan mimar çocuğu fark ediyor ve peşine düşüyor. Çocuğu fark ettirmeden bir şekilde evine kadar takip eden mimar, annesinin terzi tabelasını görerek ertesi gün tamir ettirmek amacı ile ceketini götürüyor. Bu şekilde çocuğa ve ailesine, yaşadıkları hayat, geldikleri ve hikayesine dair gittikçe daha fazla bilgi almaya, onları daha yakından tanımaya ve çocuğun annnesine ilgi duymaya başlıyor. Filmin tam bu noktasında filmde iki farklı aile tam olarak tüm özellikleri ve yaşam tarzları ile belirginleşmeye başlıyor. Bir tarafta zengin diğer tarafta fakir aile tablosunun çok daha derinlerine inerek, seyirciye gerçek karakterler, geçmişlerinin onlar üzerinde oluşturduğu karanlık noktalar, sevgiye ve korunmaya karşı hissettikleri açlığa dair ‘gerçek’ çözümlemeler yaptırarak tam manada hayatların içine seyirciyi çekmeye başlıyor film. Bir yanda siyah saçlı, göçmen, sevimli, sıcak bir anne ve, diğer yanda tam sarışın, isveçli, güçlü, soğuk bir anne. Çocuklarının problemleri oldukça farklı olsa da, çocukları için yeni bir hayata başlayabilecek güce sahip, en sevdiklerini çocukları için hayatlarında çıkarmaya hazır.


Filmin sonunda her iki kadın da çocuklarını ve hayatlarını geri kazanıyor ve istediklerini alıyor gibi görünse ve evlilik kazanmış gibi olsa da bu konuda filmin seyirci zihninde yine de açık bir kapı bıraktığını, mimarın kendi kişiliğinin karanlık yönünün kız arkadaşı ve problemli kızı ile birlikte sıkışıp kalmış hissettiği hayatı hakkında gerçek hislerini ‘kafeste kalmışlık’ benzetmesi yaparak söylediği sözleri dikkatli seyirci kaçırmıyor.