Bir sanat filmi olsa, görsel açıdan renkleriyle insanı
kasvetlendirmeyen, içinde aksiyon olan, hatta bu sanat filmleri iyi hoş da
insanın uykusunu getirmese ve daha sürükleyici olsa olmaz mı diye düşünenler
var onlar için tam uygun bir film.
Londra’nın “kasvetli” atmosferinde çekilmiş filmde iki
birbirinden farklı çekirdek aile var. Mimar işkolik bir adam (Jude Law) , 10
yıllık kız arkadaşı ve kız arkadaşının problemli kızı. İlişkilerine dair ilk ip
ucunu filmde iş arkadaşına 10 yıllık kız arkadaşı için o benim karım değil deme
şeklinde buluyoruz mimarın. Daha sonra farklı bir aileyi karşımıza çıkarıyor
yönetmen, Bosna’lı anne ve ergenlik çağındaki erkek çocuğu. Babaları onları
terk etmiş, başka bir kadınla kaçmış. Erkek çocuğu mimarın Londra’nın varoş bir
bölgesinde oraya yeni bir proje kazandırmak, çevreye can vermek ve insanlara
böyle yerlerde de ofis açabileceklerini göstermek amaçlı açtığı ofisini
soyuyor, hem de iki defa.
Çocuğun ofisi soymaya kalkıştığı bir gece, ofisin önünde
nöbette olan mimar çocuğu fark ediyor ve peşine düşüyor. Çocuğu fark ettirmeden
bir şekilde evine kadar takip eden mimar, annesinin terzi tabelasını görerek
ertesi gün tamir ettirmek amacı ile ceketini götürüyor. Bu şekilde çocuğa ve
ailesine, yaşadıkları hayat, geldikleri ve hikayesine dair gittikçe daha fazla
bilgi almaya, onları daha yakından tanımaya ve çocuğun annnesine ilgi duymaya
başlıyor. Filmin tam bu noktasında filmde iki farklı aile tam olarak tüm
özellikleri ve yaşam tarzları ile belirginleşmeye başlıyor. Bir tarafta zengin
diğer tarafta fakir aile tablosunun çok daha derinlerine inerek, seyirciye
gerçek karakterler, geçmişlerinin onlar üzerinde oluşturduğu karanlık noktalar,
sevgiye ve korunmaya karşı hissettikleri açlığa dair ‘gerçek’ çözümlemeler
yaptırarak tam manada hayatların içine seyirciyi çekmeye başlıyor film. Bir
yanda siyah saçlı, göçmen, sevimli, sıcak bir anne ve, diğer yanda tam sarışın,
isveçli, güçlü, soğuk bir anne. Çocuklarının problemleri oldukça farklı olsa
da, çocukları için yeni bir hayata başlayabilecek güce sahip, en sevdiklerini
çocukları için hayatlarında çıkarmaya hazır.
Filmin
sonunda her iki kadın da çocuklarını ve hayatlarını geri kazanıyor ve
istediklerini alıyor gibi görünse ve evlilik kazanmış gibi olsa da bu konuda
filmin seyirci zihninde yine de açık bir kapı bıraktığını, mimarın kendi
kişiliğinin karanlık yönünün kız arkadaşı ve problemli kızı ile birlikte
sıkışıp kalmış hissettiği hayatı hakkında gerçek hislerini ‘kafeste kalmışlık’
benzetmesi yaparak söylediği sözleri dikkatli seyirci kaçırmıyor.