Sürekli şehir ve ilkeleri gezerek, farklı konularda farklı
millet veya yörelerden insanlar ile röportajlar yaparak, görüntüler
hazırlayarak belgesel filmler çeken bir çift…Yaptıkları gezilerden birinde
eşini kaybeden kadının iz sürme ve görüntüler ile hikayelerin peşine düşme
süreci. Sonunda eşini bulabilecek mi diyerek sonuna kadar heyecan ile okudum fakat hikaye biraz geri planda kalmış gibi bitti, anlam veremedim. Daha çok gezi ve belgesel notları içerdiğinden, hikayesini gölgede bırakmış izlenimi verdi bana. Bunun yanında, mekan tasvirleri sanki okuyucu da aynı mekanlarda geziyor hissi verecek
şekilde güzel. Leyla İpekçi’yi ilk defa okuyorum, kitap genel olarak kendini
okutsa da, iyi ki okumuşum diyemedim. Yazar bana biraz da Nazan Bekiroğlu’nu
hatırlattı, neden bilmiyorum. Yine de ilk defa okuduğum yazarsa ve çok etkilenmediğim bir kitabıysa yazarın, ikinci bir kitabını daha mutlaka okuyorum. Ondan sonra yazar hakkında daha net bir fikir edinebileceğimi düşünüyorum.
Geziler esnasında gidilen her hangi bir mekândan alınan
kolonyalı mendili çantaya atarak, apayrı bir şehirde o mendili kullanıyor
olmayı seven biri daha varmış, benim gibi.
O kadar şehir, ülke gezildikten sonra doğu batı
karşılaştırması yapılmaksızın bitmesi beklenemezdi kitabın. Değerlendirmelerin
biraz abartılı bir dille fakat objektif bir temele dayalı olarak yapıldığını
söylemek doğru olacaktır.
‘Batı’da hayatı
çağrışımlarla anlama hevesine kapılırdım. Kendimi çözümleme için çılgınca bir
enerji sarf etmeye başlardım. Almak, daha çok almak, tüketmek isterdim. Serbest
çağrışımlarla dolardı cebim. Doğu duruyor, yerinde sayıyordu. Selamını uzun
uzun veriyordu. İnsan yüzleri beni bulanık bir zamanın içine fırlatıverdi.
Etraf kahve ve çikolatalı kruasan değil, lağım ve çöp kokuyordu.’
‘Çıplak dolaysız,
somuttu Avrupa. Kendini o kadar çok göstermişti ki, bakacak bir yeri kalmıyordu
giderek. İçine kapanıyordu son çare olarak.’
Rus yönetmenin de Batı için söylediklerine değinmesi güzel
bir ayrıntı. Tarkovski bu konuda şöyle diyor: ‘ Batı sürekli haykırıyor! Bak bu
benim, bak nasıl acı çekiyorum. Ben ben ben!
Geziler sırasında karşılaştıkları yabancıları, onların
hayata, varoluşsal sorunlara ve dinlere karşı bakış açılarını özetleyen
röportajlara yer veriliyor kitapta.
‘Dünya, hiyerarşi
anlamında bir numarada duruyor hep. Evren algısı genişlerken, her şeyi buraya
kıstırmak…Ve burayı mutlaklaştırmak! Birer dünya faşisti yapıyor bizi!’
‘Tenin isteklerinden
daha fazlasını doyurmamız gerek. Yoksa kadavralaşma başlıyor.’
‘Hayata bağlanmanın yollarından biri, her gün belirli aralılarda aynı şeyi yapmaktır.’
‘Hayata bağlanmanın yollarından biri, her gün belirli aralılarda aynı şeyi yapmaktır.’